Geleceğin Günlüğü

84 19 147
                                    

TAEYANG

"Seni lanet olası pislik" dediğinde tek gözümü kıstım. Bu beklediğimden de az bir tepkiydi. Oturduğu sandalyeden kalktı. İçeri girmemiştim çünkü açıkçası biraz korkuyordum. 

"Bak sinirli olmanı anlıyorum ama ön-"

"Sinirli mi ? Sinirli kelimesi hislerimin yakınından geçmez. Öfkeden kuduruyorum. Neredeydin ?" diye bağırdı. İçeriye bir göz gezdirdim. Tek odaydı ve şömine yanıyordu. Büyük bir masa, masanın arkasındaki raflar ise ıvır zıvırla doluydu. "Ben de halimden memnun değildim. Gezmiyordum ya!"

"Gezmiyor muydun ? Gelirken kasabaya uğradın!" dedi sinirle. Beni mi izliyordu ?

"Hay-"

"İtiraz etme. Çörek almışsın. Dudağının kenarında marmelat var. Bir de yalan mı söyleyecektin!" dediğinde rahatladım. Beni izlemiyordu. Ben salak gibi kendimi ele vermiştim. Dudağımın kenarındaki lekeyi sildim. 

"Artık girebilir miyim ? Burası cehennem kadar sıcak ama olsun" dediğimde arkamdaki saraya doğru baktı. 

"Kızlar geliyor. Seni gördüler mi ?"

"Eh mükemmel bir tanışma değildi ama beni sevdiler"

"Tanrım bazen Seunghyun ile daha az vakit geçirmen için dua ediyorum ama demek ki kabul edilmiyor. Bu özgüvenin onun eseri" dediğinde güldüm ve içeri girdim. 

"Eh sende o kadar zaman birileriyle kalırsan huyların benzer"

"O kadar zaman yalnızdım" dediğinde tam karşısında durdum. Kısa boyuna, buruşmuş ellerine ve gri uzun saçlarına göz gezdirdim. "Hiç fena değil. Yıllar seni yaşlandırmamış" 

"Espriyi yeteneğin kimden geldi peki ?" dedi alayla omzuma vururken. Sırıttım. Ellerimi ona uzattığımda tereddüt etti. 

"Hadi ama Mikas" dediğimde somurttu.

"Mikas seni " dedim ama sustu. Minik, yeşil damarlı ellerini tuttum. Hala buz gibilerdi, o kadar soğuklardı ki titredim. Gülümsemeyi denedim. 

"Getirdin mi ?" dediğinde gülümseyip kafa salladım. Ellerini bıraktım. O sırada kızların sesleri de yaklaşmıştı. Dördü de içeri girerken Mikas'ın yanından geçtim ve masaya yaslandım. Kollarımı göğsümde birleştirirken kızlar önce bana sonra Mikas'a baktı. 

"Mikas o kim ?" dedi Lisa şüpheyle. Ofladığımda Mikas hızla bana bakıp beni susturdu ve şöminenin başına geçti ama oturmadı. 

"Kızlar bu Youngbae ve bunlarda elçiler. Zaten tanıyorsun onları Bae. Kızlar Bae ise..." dedi ama sustu. Ne diyecekti ki zaten ? Neydi ki biz ? Ne hallere düşmüştük hepimiz. En ufak şey bile açıklanamaz hale gelmişti. Olaylar bir sarmaşık gibiydi. İç içe geçmişti ve çözülmüyordu.

"Chaerin unnieyi tanıdığını söyledi!" dedi hızla Rose. Kafa salladım. "Tanıyor. Aslında tanımıyor. Bunlar karışık durumlar. Ah ateş sönüyor. Lisa" 

"Tamam" dedi Lisa sessizce ateşe yaklaştı. Burası beni rahatsız ediyordu cidden. Keşke bir an önce çıkabilseydik. Onlar konuşurken odaya baktım tekrar. Cam küre raflardan birinde duruyordu. Kalkıp ona yaklaştım. Kenarındaki çatlağı gördüm. 

"Bu" dedim laflarını keserek. Hepsi bana döndü. Elimle küreyi işaret ederken Mikas'a bakıyordum. "Bu ne zaman oldu ?"

"Kızlar gitmeden önce" dedi sessizce. Kürenin çatlaması her zaman kötü şans getirirdi. O zaman bize Chaerin'i getirmesi gibi. Kafamı iki yana salladım ve masanın arkasında, geldiğimde Mikas'ın oturduğu sandalyeye oturdum. Önümdeki kağıtlara bakmaya başladığımda kızların fısıldadığını duyuyordum. 

SKYDRAGONWhere stories live. Discover now