8) LYPOPHRENİA ➿

119 60 148
                                    

- KEYİFLİ OKUMALAR -

Bazen yüreğimizde bir ağırlık dolaşır

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bazen yüreğimizde bir ağırlık dolaşır. Bu öyle bir ağırlıktır ki insanın nefes almasını zorlaştırır, konuşmasını engeller ve gözlerinin hiçbir şey görememesine neden olur. Bu ağırlık, bir dağın eteklerinde yetişen nadide bir çiçek misali olan yüreğimize, aniden çöreklenir ve o nadide çiçeğin üzerine düşen bir taş misali yüreğimizi ezer de gitmez. Ta ki, biri onu kaldırana kadar.

Bilim insanları yaşamış olduğumuz bu ani can sıkıntısına, lypophrenia demişler ve onu bir hastalık olarak bizlere sunmuşlar. Oysaki bu durum, gücü içerisinde taşıyan insanların gelecekte olanı hissetmelerinden başka bir şey değildir.

Efken, bu durumu yaklaşık olarak iki senedir yaşıyordu. Rüyalarında sürekli olarak aynı olayı görüyor ve sonra değişen yerler ve suretler ile rüyası bambaşka bir şeye dönüşüyordu. Her seferinde rüyasında; ormanın içerisinde mavi ve beyaz bir elbise ile bir peri kızı misali karşısında beyaz saçlı bir kadın beliriyordu. O kadını bulmuştu artık. Bırakmak istemiyor ve bu gördüğü rüyanın onunla ne ilgisi olduğunu öğrenmek istiyordu. En çok da painite kadar değerli olan bu kadının, onun yüreğine çöreklenen can sıkıntısını çözebileceğine olan büyük bir inanca sahipti. Peki, bu inanç nereden geliyordu? İşte bu konuda hiçbir fikri yoktu. Sadece onun alacalı gözlerine bakıyor ve o harelerde gördüğü duygulara güveniyordu.

İmre, elinde bulunan ajandanın kapağını açtı ve ilk sayfayı saf geçerek ikinciye sayfaya geçti. Ajandayı orta sehpaya koydu ve karşısında bulunan adamın da orada yazanları net bir şekilde görmesini sağladı.

"Sana anlatacak olduğum şeyler, yenilir yutulur değil. Bunu baştan söyleyeyim," dedikten sonra masasına doğru uzandı ve oradan mavi bir kalem aldı. "Not defterini çıkartmak isteyebilirsin. Ama," dedi ve gözlerini genç adamın gözlerine sabitledi, "burada kulağının işittiği, gözünün gördüğü her şeyi unutacak ve kimseye hiçbir şeyden bahsetmeyeceksin." Omzunu silkti. "Bu konuda kesinlikle anlaşmalıyız."

Efken, yarım ağız bir gülümseme ile baktı ona. Bir polis olduğunu unutmuş muydu? Bu dünya üzerinde belki de en iyi sır tutan mesleklerden birini yapıyordu. Gözlerini devirme isteğini geri çevirmedi ve onun gibi yaparak omzunu silkti.

"Bu zamana kadar iyi sır sakladım." Onun bu sözüyle birlikte İmre kurumuş olan dudaklarını ıslatmak adına buza dönüşmüş olan kahvesinden bir yudum aldı.

"Her ne kadar büyü ve onunla ilgili olan her şeyle uğraşıyor olsam da benim yapabileceklerimin de bir sınırı var ve ben, o sınırları kırmanın yolunu bir türlü bulamadım. Her neyse," dedi ve sol elini gelişi güzel salladı, "işte burada saf bir insana ihtiyaç duyuyorum ve bu kişi sensin."

"Evet, şu an kesinlikle beni yerdin," diyerek sitem etti. Bu kadın zaten her fırsatta onu aşağılamanın bir yolunu buluyordu, ona göre.

"Hayır, seni yermiyorum ki bu, benim haddim değil. Ben sadece," dedikten sonra küçük bir çocuğun mutluluğunu yaşadığı harelerine çevirdi harelerini, "aslında seni övüyordum. Ben saf değilim ama sen, öylesin ve bu yerilecek değil tam tersi, gurur duyulacak bir durum."

TARDUWhere stories live. Discover now