equinox²

2.3K 213 393
                                    

Ertesi günü özetlersek, oldukça ilginç olduğu söylenebilirdi.

Görünüşüne özel bir çaba harcamıştı Jeongguk — az kullanılmış tişörtlerinden birini, (banka hesabında milyarlarca won olduğunu tahmin edemezdiniz) ve en sevdiği ceketini giydi, ailesiyle yurtdışı tatiline gittiğinde aldığı, yumuşak deriden yapılmıştı.

Yine de, Jimin'in yanında hiçbir şeydi.

Jimin'in akademiye gidişini izledi, her zamanki takımı olan oversize bir tişört ve tayt vardı üstünde, yumuşak saçları adeta bir pamuk şeker parçası gibi duruyordu kafasında. Saat dört civarlarında işten ayrılırken, pastel renkteki kapüşonlu ve eşofmanla, yarı kuru saçlarıyla akşam güneşinde parlayan terli yüzünü göreceğini düşünüyordu Jeongguk. Jimin bol kıyafetleri tercih ederdi, çalışmalarında giydiği dar kıyafetler sonrası eve giden yolunda rahat olmayı severdi. Terlik giyer, küçük ayakları açıkta ve korumasız olurdu.

Fakat bugün, kayda değer bir değişiklik vardı.

Özenerek giyinmişti Jimin. İşten biraz daha geç ayrıldı, yaklaşık dördü yirmi geçe, ve nedenini kolayca anlayabilmişti Jeongguk. Saçları şekillendirilmişti, esnek vücudu siyah dar pantolonla çevrelenmişti ve omuzlarından aşağı beyaz bir kazak dökülüyordu. Hafif makyaj yapmıştı yüzüne, dolgun dudaklarında doğal pembe tonda nemlendirici sürmüştü ve siyah kalem çekerek vurgulamıştı gözlerinin çekikliğini. Küçük bir randevuya çıkıyordu sanki.

Kaldırımda bekleyen Jimin'i izledi, kararan gözleriyle. Vücudunun bütün kıvrımlarını gözler önüne seren, hiçbir detayı hayal gücüne bıraktırmayan daracık pantolonunun cebine uzandı ve telefonunu çıkarttı küçük olan. Jimin'in onun için hazırlanmış olması, eşi benzeri olmayan bir memnuniyet vermişti.

Cebindeki telefon titredi.

[16:27]Jimin'im:
Selam Jeongguk! İşim şimdi bitti.

[16:27]Jimin'im:
Neredesin?

Sırıttı Jeongguk. Gözleriyle etrafı tarayan Jimin'e baktı, çizme giydiği ayaklarıyla ritim tutuyordu yerde. Diğer elindeki parmakları arasında pembe bir paket, tahmin edildiği gibi Jeongguk'un yeni pantolonunu tutuyordu.

[16:30] Ben:
Selam. Yoldayım, merak etme.

Telefonu titrediğinde, yerinde sıçrayıp hızlıca mesajı açan Jimin'i izledi. Neden bu kadar telaşlıydı? Zaman kaybetmeden cevap yazdı, farkında olmadan eli pembe saçlarına gitmiş ve şeklinin bozulmadığından emin olmuştu.

[16:31] Jimin'im:
Tamamdır, bekliyorum.

Tabi ki bekliyorsun, diye içinden geçirdi Jeongguk.

Sokağın ucundan, her zaman beklediği yerin uzağından ilerlemeye başladı, kafedeki saklanma noktasını ifşa edemezdi. Jeongguk yavaş, rahat adımlar atıyor, küçük bedene yaklaştıkça yüzündeki gülümseme büyüyordu.

Diğer adam da onu fark ettiğinde kafasını hafifçe yukarı kaldırıp yüzüne bakmıştı — Jeongguk'un nefesi kesildi.

Jimin, adeta yürek parçalayacak kadar güzeldi. Sadece görünüşünden değildi, hayır, gözlerindeki masumluk, Jeongguk'u gördüğünde her bir detayında parlayan hassaslık duygusundaydı. Soğukkanlı olma çabasının verdiği dik duruş, küçük ve tombul parmakların paketi tutuşu da büyük etkenlerdendi.

Jeongguk'un hiç şansı yoktu.

"Selam," dedi Jimin, yanaklarında tanıdık pembelik baş gösteriyordu.

"Selam," diyerek cevapladı Jeongguk, karşısındaki bedenin önünde durdu. Küçük olana göre ne kadar büyük olduğunu fark etti, konuşmak için kafasını hafifçe yukarı kaldırması adeta başını döndürüyordu Jeongguk'un.

kamikazeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin