¹⁷

4.1K 561 228
                                    

"Herkes en az bir kere yapmıştır bunu, hadi ama!" diye söylendi Yong ona sorulan doğruluk karşısında verdiği cevaba hepimiz yüz buruşturmuştuk.

Cevap veren kişi o olduğu için sıradaki soran kişi de o idi. Seçeceği kişi ben olmamak için içimden dua etmeye başlamıştım. Ne soracağı, ya da ne yaptıracağı belli olmazdı. Bu yüzden asla ama asla onun karşısındaki kişi olmak istemiyordum.

Derin bir nefes aldım ve uzun süre sonra ilk defa, sonuncu Minho ile yanyana oturacağım zamandı, Tanrı'ya bu kadar içten dua ettim.

Yine de çok inançlı bir kul olmadığımdan olsa gerek Yong kurnazca sırıtarak ismimi söylemişti. Göz devirdim. Herkes de bu anı bekliyormuşçasına bana dönmüştü. Gerçekten hayat tarafından sınanıyordum.

"Doğruluk mu, cesaret mi?" dudağımı dişledim. Kesinlikle cesaret sevmeyecektim. Kiminle neler yaptıracağı belli olmazdı.

"Doğruluk." derken aynı zamanda arkama yaslanmıştım. Saçma sapan bir soru sormasını bekliyordum ama beklediğimden daha düzgün bir soru yöneltmişti bana.

Herhangi bir fobimi soruyordu. Doğrusu çok fazla fobim vardı ama hiçbirini elle saymamıştım. En çabuk aklıma gelen ise karanlık fobimdi ama bunu ona söyleyecek kadar salak değildim. Eline koz vermek gibi bir amacım yoktu.

"Fobim yok." tabii ki dediğime inanmamıştı. Kanabileceği ama hiçbir zayıf noktası belli etmeyecek herhangi bir korku düşündüm. Sevdiklerimi kaybetmekten de korkardım ve bundan yararalanabileceğini düşünmüyordum.

Daha fazla uzatmadan istediği cevabı verdim. Tatmin olmuşçasına gülümsedi ve birasından bir yudum aldı. İçme kararı almışlardı ama ben hem kendim için hem de Soo Ah için ayık kalacaktım.

Çok çabuk sarhoş olurdum bu yüzden içmemek en güzeliydi. Ayrıca arkadaşım da aynı benim gibiydi. Ona sahip çıkmam gerekiyordu.

Sorma sırası bende olduğunden derin bir nefes aldım. Yaklaşık dört turdur Sae Jin'e sorup duruyordum. Bir kere daha sorarsam herkes durumu yanlış anlayabilirdi.

Soo Ah'a soracak tek bir şeyim bile yoktu. Danbi'den uzak durmaya çalışıyordum ve henüz Minho'ya doğruluk mu cesaret mi diye soracak kadar göt yememiştim. Ah, Yong... O zorbaya hayatta soru sormazdım.

Anlayacağınız yine Sae Jin'e doğru yönelirken Danbi sinirle sesini yükseltti. Elini ve başını aynı anda iki yana salladı. Birası etkisini göstermeye başlamıştı ama hala hareketlerini seçebilecek kadar aklı yerindeydi.

"Sürekli ona soruyorsun zaten! Bu sefer başka birine sor!" gergince nefes verdim. Danbi'ye gerçekten bulaşmak istemiyordum. Soo Ah'tan başka çarem yoktu.

Ağzımı açıp saçma olanlardan bir tanesini söylemek üzereyken sarhoşluktan uyuya kalmış arkadaşımı gördüm. İstemeden gülümsemiş hafifçe yanına kaymıştım. Yerde oturup koltuğa yaşlandığından iki büklüm kalmıştı.

İçim böyle uyumasıne el vermemişti bu yüzden ayağa kalkıp onu kucağıma almıştım. Kızlara bakıp, yatağının hangisi olduğunu sordum.

Tarif ettikleri gibi odaya girdikten sonra soldaki ilk yatağa güzelce yatırdım. Hafa soğuk gibiydi, biraz da olsa esiyordu bu yüzden üzerine de battaniyeyi örttüm.

Salona tekrar geri döndüğümde az önceki Soo Ah gibi, Danbi'yle Yong da kendinden geçmişti. Tek akıllı Sae Jin, Minho ve ben kalmıştık.

Tek kalan kızın da gözlerinden uyku akıyordu. Bunu anlamak zor değildi. Gitmek için iyi bir zamandı.

"Gidelim mi artık? Geç oldu." dedim yerdeki kendimin ve arkadaşımın çöplerini toplarken. Amerikan tarzı yapılmış mutfağa gidip çöp kutusuna attım.

Minho, benim gibi Danbi'yi odasına götürüp gelmiş; ve ayakkabılarını giymeye başlamıştı. Sae Jin, üçümüzü de yolculamışı.

Birkaç adım sonra kendi odamızdaydık. Yorgunluktan olsa gerek Yong kendini direkt koltuğa bırakmıştı. Aldırmadan lavaboya doğru yürüdüm. Ellerimi sabunla birlikte güzelce yıkarken, arkamda dikilen Minho'yu görmemiştim.

Kuru öksürüğü onu belli etmişti. O sırada ellerimi durulamauı bitirmiş ve kurutmak için havluya bakmıştım.

"Oyun pek iç açıcı değildi ha?" güldüm. Benimle arkadaş gibi takılıyorsa, ben de onunla arkadaş gibi takılabilirdim. Hislerimin aynısını ondan beklemiyordum ama tabii ki öyle olsa fena olmazdı.

"Biralar olayı bozdu bence." dedim kendi fikrimizi belli ederken. Gerçekten de sarhoşken oyun oynamak eğlenceli gelmiyordu bana. Boşuna zaman kaybıydı. Kimsenin aklı yerinde değilken nasıl oyun oynanabilirdi?

Havluyu yerine bırakıp, lavabodan çıktım. Eş zamanlı olarak Minho girmiş ve ellerini yıkamaya başlamıştı. Aslında odama çekilmeye niyetlenmiştim ama konuşmasına hala devam ettiği için onu yalnız bırakmadım.

"Sana sorma şansım hiç olmadı. Şimdi bir tane sorsam nasıl olur?"

NE DEMEK İSTİYORSUN LAN! BOŞVER SORMA!

"Bu kadar çok istiyorsan sor tabii." havalı tavrımı takınmayı başarabilmişim bence. Bu yüzden sağ elimle sol kolumu patpatlamıştım.

En fazla on beş dakika önceki cümlelerin aynısı kulaklarıma dolmuştu. Doğruluk mu cesaret mi? Akşam akşam neden cesaret seçeyim diye düşünmeden edemedim. Her zamanki gibi kendimi güvenli bölgeye çekerek doğruluk cevabını vermiştim.

Sırıtmış ve ellerini kurulamıştı. Daha sonra bana doğru bir adım atarak son kelimelerin dudaklarından dökülmesine izin vermişti.

"Çilekli süt sever misin?"

<•>

Ay bu bölüm çoksel (çok ile güzel, genelde böyle kullanıyorum) değil mi🥸🥸

Dakikalara önce bir ödev yığını bindi. Onunla uğraşırken sıkıldım ve bölüm atayım dedim...

Bu bölümü de çok seviyorum 🙃🙃

arcane ✧ minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin