⁴⁷

3K 392 208
                                    

Soo Ah'ın sürpriz yolculuğu yüzünden bütün planlarımız alt üst olmuştu. Ona belli etmesem de ben de çökmüş durumdaydım. Her anımı geçirdiğim insanı uzun bir süreliğine kaybetmeyi istemiyordum. Üstelik çok uzakta olacaktı.

Yine de hayallerine engel olamazdım. Bu hakka sahip değildim. Öfkem ona değildi ailesineydi. Çevrelerine hava atabilmek için kızı evcil bir hayvan misali kullanıyorlardı ki, bu şekilde bir evcil hayvan bile yetiştirilmezdi.

Elimdeki süsü duvara asmaya çalışırken daldığım düşünceler aklımda dolanırken merdivenin boşluğuna bastığımı hiç fark etmemiştim bile. Afallayıp düşmek üzereyken Minho beni tutmuş ve dengemi kurmuştu. Dalgın bakışlarımı gördüğünde bana sarılmıştı.

Eliyle saçlarımı okşarken bir yandan da cesaret verici sözlerde bulunuyordu. "Kendini daha fazla üzme... Bunu yapmak zorunda. Seni böyle görürse o da mahvolur." haklı olduğu için başımı salladım. İceriden elindeki büyük kek kalıbıyla gelen Felix'le erkek arkadaşımdan uzaklaştım.

Kaşlarımı çatıp masanın ortasına yerleştirdiği brownieyi inceledim. "Sen mi yaptın?" diye sordum. Market alışerişini ben ve Hyunjin yapmıştık haliyle neyi alıp neyi almadığımız biliyordum.

Beni onaylayıp gülümsedi. Kendiyle gurur duyuyor olmalıydı. "Gitmeden ağzı tatlansın istedim. Ne de olsa buradan sonra uçağa gidecek." yüzüm yine düşerken Hyunjin odadan çıkagelmişti.

Elindeki hediyeyi bir o yana bir bu yana sallarken mutlu gözüküyordu. Bu hali bende direkt kahkaha atma isteği uyandırmıştı. Az önce somurtkanlığımı tamamen geride bırakıp kıkırdadım. Bana soran gözlerle baktı. "Ne bu hal?" dedim gülerken. Bir yandan sandalyeye de tutundum ki düşmek istediğim son şeydi.

"Gayet normalim." Minho beni güldürdüğü için kuzenime devam etmesini söylerken Chan da son tabağı koymak adına salona gelmişti. Annemleri zorla da olsa evden koymuştum. Öpüşme sırasında yakalandıktan sonra her dakika erkek arkadaşımı sorup duruyorlardı. Minho'yu bilmeleri bir taraftan rahat hissettirirken bir taraftan da sinirimi bozuyordu. Ona benden daha yakın olmak istiyorlardı.

Kapı zilini duyduğumuzda hepimizin gözleri o tarafa döndü. Ben gidip açacağımı belirttim. Sanki ben açsam bir anda her şey eskisine dönecekmiş de Amerika yalan olacakmış gibi geliyordu.

Yavaşça kapıya ilerledim ve en yakın arkadaşımı karşıladım. Onu ilk defa hem bu kadar mutlu hem de bir o kadar mutsuz görüyordum. Üzerine büyük ihtimalle zorla giydiği açık kahve takımı kendisini çok şık gösteriyordu. Zaten güzel olduğu gün gibi ortadaydı ve bu haliyle de daha göz kamaştırıcı olmuştu.

"Bakma bana öyle. Zorla giydiğim belli değil mi?" dedi alayla. Başımı sallayıp içeri buyur ettim. Ardından ona sımsıkı sarıldım. Bu hareketimle bile içten içe, gitme dediğimi anlayabilirdi.

Tek tek herkese selam verip sarıldıktan sonra birlikte masaya oturmuştuk. Planımız sohbet edip yemek yemek, daha sonra da onu mutlu bir şekilde uğurlamaktı. Ne kadar zaman geçirebilirsek kârdı.

Önce normal yemekler, peşinden de Felix'in özel browniesini mideye indirmiştik. Chan, Soo Ah'a şakayla karışık yurt dışı tüyoları vermişti. Aklında tutacağını söylemişti ama emindim ki hiçbirini yapmayacaktı.

Günün ortalarına doğru kapı tekrar çaldığında, bu sefer şaşkın bir ifade takındım. Doğrusu kimseyi beklemiyorduk. Minho, bakmak isteyince onu durdurmadım. Önüme dönüp kapıya sırtımı döndüm. Tabağındaki kekten bir çatal daha alırken duyduğum ses tüylerimin diken diken olmasıne neden olmuştu.

"Damadım!" büyükannem erkek arkadaşımın boynuna hızla atlayınca ayaklanmış ve onu kurtarmıştım. Hwang Teyzem de hemen arkasında belirirken neden şahane partimizi böldüklerini, ve Busan'dan buraya sadece bunun için gelip gelmediklerini düşündüm.

arcane ✧ minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin