⁴⁵

3.4K 409 78
                                    

Gerginlik üzerime öküz gibi oturmuştu. Soo Ah'a, Hyunjin'in bizimle takılacağını düşünmediğimi söylemiştim ama tam aksine yanımızdan ayrılmıyordu. Aslında bir yandan da haklıydı. Evde yaşıtları varken neden gidip tek başına oturmayı seçsin ki?

Matematik kitabının bir ileriki sayfasını çevirdiğinde arkadaşıma doğru yanaştım. Henüz Minho gelmemişti. Haliyle sadece üçümüz salondaki masada oturuyorduk.

Annemle babam Busan'a gitmişti. Birkaç gün gelmeyeceklerinden de emindim çünkü büyükanneme onları oyalamasını söylemiştim. Benim Minho ile Hyunjin'in de müstakbel eşiyle olacağını öğrendiğinde teklifimi hemen kabul etmişti.

"Soo Ah? Bana da yardım eder misin?" göz devirdi. Elini ötedeki sineği kovarmış gibi hareket ettirdi. Kaleminin arkasına bastırıp ucunu açtıktan sonra denklemini çözmeye devam etti. "Çok kötüsün. Burada yardıma ihtiyacım var."

"Minho zeki biri sana yardım eder." bu sırada Hyunjin sadece ikimize bakıp duruyordu. Bazen tartışmamız yüzünden hafif sırıtıyordu. Şu an okul gibi bir sıkıntısı yoktu ama yine de masada bize eşlik ediyordu.

"Hepimizden daha zeki ve çalışkansın." kalemini sinirle kitaba vurup bana döndü. Gözlerini kısa süreli olarak kapattı ve ardından açtı. Ani tepkisi yüzünden özür diledikten sonra biraz durdu. Derin bir nefes aldı. Neden bu kadar garip olduğunu düşündüm. Gerçekten Hyunjin yüzünden değil miydi acaba?

Benim kitabıma doğru yöneldi. Takıldığım soruyu görmek isteyince onu engelledim. Arkadaşım eğer bir sıkıntısı olmasa böyle davranmazdı. "İyi misin sen?" başını olumlu anlamda salladı ama öyle olmadığına yemin edebilirdim. "Stres." dedi geçiştirmek için.

O sırada erkek arkadaşımın geldiğini belirten zil çaldığında Hyunjin bakabileceğini söylemişti. Kaş gözle sorunun ne olduğunu sordum. Omuz silkti. Ama daha sonra kuzenimle hiçbir alakası olmadığını da ekledi.

Başka bir sebepten dolayı olduğunu kendimce de idrak ettim. İçeri giren Minho ile ikimiz de ayağa kalkmış ve onu karşılamıştık. Getirdiği atıştırmalık ve içecekleri gördüğümde sinsice sırıtmıştım. Poşeti direkt masanın ortasına koymuştuk ki herkes istediği zamanda bir şeyler alıp yiyebilirdi.

Minho da hemen yanıma oturup ders kitaplarını çıkarmış ve benden farklı bir hayli azimlice çalışmaya başlamıştı. Derse odaklanmak yerine erkek arkadaşımı izlemek daha cazip gelse de beni sürekli uyarıyor ve başımı kitaba çeviriyordu. Ben de her defasında gülüyor, bir- iki dakika sonra yine aynısını yaşıyordum.

Yaklaşık bir saatin ardından molanın iyi gelebileceğine karar vermiştik. Bu sırada henüz kimsenin dokunmamış olduğu abur cubur poşetinden elime ilk dokunanı almıştım. Çilekli sütü gördüğümde istemeden de olsa tebessüm etmiştim.

Hyunjin bir çikolatayı ağzına götürürken yüzünü buruşturmuştu. "Önümuzde flört etmeyin." göz devirdim. "Sen Minyoung'la flört ederken çıtımı çıkarmadım."

"Umrumda değil." Minho da aynı benim gibi alaycı bir şekilde kuzenime bakmış daha sonra Soo Ah'a dönmüştü. "Senin için sorun var mı?"

"Devam edin, hep bu zamanları bekledik zaten." dedi umursamazca. Dediği şeyle biraz utanmıştım ama kuzenimi bu savaşta tek başına bıraktığı için de mutlu olmuştum. Hala ders çalışmayı bırakmadığı için gözlerim arkadaşımdaydı.

Hiç durmadan hareket eden elini tuttum. "Biraz ara ver."

"İyiyim Jisung." telefonu çaldığında kimin aradığını görmek adına ekranı çevirdi. Annesi arıyordu. Normalde olsa hiç düşünmeden açar ve annesiyle konuşurdu ama şimdi biraz tereddüt etmişti. Haliyle ailesiyle bir sıkıntısı olduğunu anlamıştım.

Dudaklarını ıslattıktan sonra bizden uzaklaşıp aramayı cevapladı. Herkesten önce, Hyunjin gerçekten endişeli bir şekilde öne doğru eğildi. "Pekala önce benim yüzümden soğuk yapıyor sandım ama hala öyle mi?"

Minho araya girdi. Yeni gelmesine rağmen o bile fark etmişti. Saçlarını karıştırıp başını sağa eğdi. "Ben gitsem eskisi gibi olur mu?"

"Bence hayır." dedim kuzenimin gitmesini engelleyerek. Annesini ve babasını o benimkileri nasıl yakından yanıyorsa, ben de öyle tanıyordum. İkisi de iyi insanlardı ama biraz mükemmelliyetçilerdi. Soo Ah her şeyde harika olmalıydı. Fakat kızları pek aynısını savunmuyordu. Ona göre bir birinci olduğu gibi her şeyde bir ikinci de vardı.

Tekrar yanımıza geldiğinde hiçbir şey çaktırmamaya çabaladık ama az önce de söylemiştim zaten. O aramızdan en zekimizdi. "Sessiz kalmayın soracağınızı sorun. Ama cevaplar mıyım bilemiyorum." yutkundum. Bir yandan eşyalarını toplamaya başlamıştı. Sadece ne yaptığını izledik. Kendimize geldiğimizde ilk konuşan ben olmuştum.

"Gidiyor musun?" beni onayladı. "Akşam sana yazarım." deyip kapıya ilerledi. Üçümüz birlikte onu geçirmek için peşinden gittik ama o  kadar hızlı hareket etmişti biz kapıya yeni vardığımızda o belki de merdivenleri iniyordu.

Kötü bir şey olmaması adına içimden Tanrı'ya dua ettim. Arkadaşım benim için çok değerliydi ve onu üzen, kızdıran şeylerin yok olması için her şeyimi verirdim. Aynısını o da benim için yapardı. Biliyordum.

"Ne olmuş olabilir?" aklıma bir şey gelmiyordu. Bu yüzden sessiz kaldım. Ama yine de telefonum sürekli elimdeydi. Belki bir an mesaj atar da görmem diye korkuyordum.

Kendimi o kadar kaptırmıştım ki ertesi günki matematik sınavı bile bir hiç olmuştu. Minho'yu ve kuzenimi görmüyordum. Tek ilgimi çeken sohbet uygulamasından 'sooah' ismiydi.

Saatler böyle geçip gitti. Akşam saatlerine kadar ikisi ders çalıştı. Arada bir erkek arkadaşım bana da katkıda bulunmaya uğraşsa da sınavdan düşük almak zerre umrumda değildi.

Hyunjin odama çekildi. Sevgilimle yalnız kaldım. Halime üzülmüş olacak ki ellerimden tutup, telefonu benden aldı. Masanın üzerine açık bir şekilde bırakıp ona bakmamı sağladı.

"Bu kadar gerilme. Sana mesaj atacağını söyledi."

"Biliyorum." dedim kafamı sallarken ama içimde hala kötü bir his vardı. Neden bir anda böyle garip davranmaya başlamıştı? Neden bana hiçbir şey anlatmıyordu? Eskisi gibi yakın değil miydik? Minho yüzünden onu ekmiş miydim?

Belimde bir çift kol hissettiğimde gerildim. Şu an bile tuhaf geliyordu. Rahatlamanın verdiği gülümsemeyle çenemi omzuna koyup başımı yasladım. Kollarımı da aynı onunki gibi beline doladım. Gözlerimi kapattım.

"Yarın iyi olup olmadığını kontrol ederiz. Şimdi lütfen biraz ders çalışalım yoksa matematikten kalacaksın." onaylamak istesem de yapamadım. Sadece öyle durdum. Bir süre sonra gözlerime bir ağırlık inmişti. Minho benden hafif uzaklaştı ve yüzüme baktı. Sırıtıp yüzünü eğdi.

"Soru çözmemiz lazım."

"Bence benim uyumam lazım." dedim gülerek. Doğrusu yarınki sınavda sıçacağımın farkındaydım ama umursamadım. Aniden gelen istekle dudaklarına bir öpücük kondurup geri çekildim.

Beni tekrar kendine yaklaştırıp öncekinden daha uzun öptü. Hemen karşımızdaki kapı açıldığında korkuyla yerimde zıpladım. Annemle babam bana şaşkın gözlerle bakarken ne yapacağımı bilemedim. Erkek arkadaşımın belindeki kollarımı yanımda bağlayıp bir aileme bir de az önce öpüştüğüm oğlana baktım.

O da aynı şaşkınlık ve utangaçlıkla oturuyordu. Babam sadece sırıtıp valizini odasına götürürken, annem tebessüm edip elindeki çantasını yere attı. "Daha sonra konuşuruz."

Ben bir şey diyemeden o Minho'ya döndü. "Karnın aç mı? Bir şeyler hazırlayabilirim." gülmemeye çalışarak nazikçe reddetti. "Teşekkür ederim Bayan Han." dedi büyükannemle aynı hitaba sahip anneme. İkisi aynı ortamda olunca genelde anneme soyismi yerine ismiyle hitap ediyorduk.

"Tamam o zaman. Biz odamızdayız. Yol yorgunu olduğumuzdan biraz dinleneceğiz."

O yanımızdan öylece giderken kısık bir sesle konuştu sevgilim. "Artık öpüşürken de ailene yakalanmadık demeyiz."

arcane ✧ minsungWhere stories live. Discover now