¹⁹

4K 551 86
                                    

"Yok büyükanne yok. Sevgili değil arkadaş!" Soo Ah'la bir olup canım büyükannemi susturmaya, ve Minho'dan uzaklaştırmaya çalışırken; utançtan yerin dibine giriyordum. Midem bulanmaya başlamıştı ve kendimi gerizekalı gibi hissetmekten alıkoyamıyordum.

Binlerce kez tehdit ettiğim, rezil etmemeleri için uyardığım kuzenlerimin yanında aslında asıl tehlike büyükannemdi. Onun böyle bir şeyi yapabileceğini asla düşünmemiştim.

Daha içeri yeni girmiştik ama onları sevgilimle tanıştırmaya geldiğimi sanmıştı. Bizi gördüğü gibi ayaklanmış ve onun deyişiyle 'biricik damadına' yapımıştı. Hoşlandığım çocuk, bizim aksimize daha sakindi. Büyük ihtimal yaşına ve hastalığına vurmuştu bu yanlış anlaşılmayı. Gülümseyerek ellerini, elleri arasına almış ayak uydurmuştu.

İstemeden de olsa büyükannemi el ele tutuştukları için kıskanmaya başladığımda kaşlarımı çattım. Lee Minho'ya o kadar aşıktım ki büyükannemden bile kıskanır olmuştum. Kendime gelip düşüncelerimi bir kenara fırlattım.

Bütün ailem yönelimimi biliyordu ve destekliyordu. Bu yönden gerçekten şanslıydım. Sevdiğim kişiye gelirsek bildiğinden emin değildim ama şaşırıp bana binlerce soru sormadığına göre haberi olmalıydı.

"Büyükanne o benim sevgilim değil!" sinirle bağırdığımda, yüzünü asarak bana dönmüştü. Hasta olduğuna bakmayın enerjisi benden daha fazlaydı. Ayrıca hala bir orduyu yenebilecek kadar gücü vardı. Bundan emindim çünkü ellerini bir türlü Minho'dan ayıramıyordum.

YAPIŞTIN KALDIN ÇOCUĞA BÜYÜKANNE BIRAK YA!

"Ne diye getirdin o zaman bu yakışıklıyı?" gözlerimi öfkeyle kapattım. Bu yaşlı kadın benim sevdiğime mi yürüyordu bana mı öyle geliyordu?

Derin bir nefes aldım. Sakinleşmeye çalışarak tebessüm ettim. Bir elimle onu işaret edip, diğer elimle de Soo Ah'ı işaret ettim. "Soo Ah gibi o da benim arkadaşım... Sadece seni görmek istedi."

Başını salladı ve ellerini bıraktı. İçimden sonunda bıraktığından dolayı Tanrı'ya şükrederken, utançtan kırmızıya dönmüş yanaklarımı içten ısırdım. Yerin dibine girmem istemem çok normaldi.

Felix, durumu kurtarmak için ikimizin arasına girmiş; kollarını omuzlarımıza koymuştu. Patpatlarken konuşmaya başlamıştı. "Yaş ve hastalık neler yapıyor insanda..." gergince gülümsedi o da. Hepimiz birbirimizden daha gergindik ama kimse belli etmemeye çalışıyordu.

Hwang Teyzem, mutfaktan taşıdığı tepsiyle gelince; Soo Ah yanına giderek hızlıca ona yardım etmişti. İçecek ve atıştıracak bir şeyler hazırlamıştı. Nihayetinde Minho burada misafir sayılıyordu.

"Hadi oturun artık. Ayakta kaldınız." hepsi bir koltuğa sıralanırken nedensizce ben başka bir yere geçmiştim. Eğer bana karşı aynı hisleri beslemiyorsa az önceki olaydan ve yanında oturmamdan rahatsız olabilirdi.

Kendimi Hyunjin'in yanına attım. Bana soran gözlerle baksa da aldırmadan yerinde davranmaya çalıştım.

Sohbet sohbeti, konu konuyu açtı. Yüzlerdeki tebessümler her yeni kahkahayla birlikte artıyordu. Bunu başaran çoğunlukla büyükannemdi. Felix'i hatırlamıyor bile olsa torunu olduğu gerçeğini kabullenmişti. Kendisi üzerinden sürekli yeni espriler türetiyordu, ve ilginç olan da ciddi anlamda komik olmalarıydı.

Gözüm duvarda asılı olan saate kaydığında şaşırmadan edemedim. Bu kadar çabuk mu geçmişti zaman? Otobüsün kalkma zamanı yakındı haliyle şimdi evden çıkmamız gerekiyordu.

Soo Ah ve Minho'ya söylediğimde beni haklı bulmuş ve ayaklanmışlardı. Uzun bir süre daha görüşmeyecek olduğumuzdan aile üyelerimle üzücü bir veda anı yaşamamıştım.

Büyükannemin tombul yanaklarından öpüp tekrar geleceğime dair duygusal sözler söylemiştim. Tabii ki umrunda olan şey o an ben değildim.

Nereye gittiğini aklına yatıramadığı güzel gelinine doğru yöneldi. "Sen neden Jisung'la gidiyorsun? Senin nişanlın var." sabır dilercesine gözlerini kapadı arkadaşım. Sadece başını sallamakla yetindi.

O ve Hyunjin vedalaşıp sarılırken, arkadan kamera sesi gelmişti. Gözler kaynağa döndüğünde büyükannem her zamanki gibi şaşırtmamıştı.

Biz ayakkabılarınızı giyerken, duyduğum cümle saatler öncesi gibi yerin dibine girmek istememe neden olmuştu. Dişlerimi sıkıp Hwang Teyzeme artık şu kadını içeri sokması gerektiğine dair birkaç bakış attım.

Neyseki dediğimi anlamış ve bize erkenden veda etmişti. Fakat canım tontonumun giderkenki sözleri hala işitiliyordu. "Damadımı getirmeyi unutma!"

arcane ✧ minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin