³⁵

3.5K 457 125
                                    

Kahvaltı bahçede bulunan uzun masamızda edilmiş ardından sohbete geçilmişti. Fakat yeni gelin yüzünden her dakika bizimle olan gerginlik de bize katılmıştı.

Hyunjin'e kalsa her şey güzeldi. Sevgilisini ailesiyle tanıştırmıştı. Kuzenleri tarafından da onaylandığını düşünüyordu ama hiçbirimiz ona karşı ısınamamıştık. Doğrusu şu an bu evde Minyoung'u seven tek iki kişi vardı. O da sevgilisi ve teyzemdi.

Ayağımla hemen karşımda oturan Soo Ah'a vurduğumda göz ucuyla bana baktı. Bu sevimsiz ortamdan kaçabilme fikrini ona sunduğumda beni hızlıca onaylamıştı.

En büyüğümüz büyükannemden nezaketen izin istedikten hemen sonra ikimiz de benim odama fırlamıştık.

Kendimi özgürlüğe kavuşmuş bir mahkum gibi hissederken, vücudumu yatağa atmıştım. Soğuk çarşaf ve yastık kılıfı çıplak kollarımla buluştuğunda istemeden olsa ürpermiştim.

O da bulunan tekli koltuğa oturup ayaklarını kendine çekmişti. Başını arkaya yaslamış ve gözlerini de kapatmıştı. "Aşağıda gerginlikten altıma edebilirdim." diye söylendim. Sesim yüz üstü uzandığımdan boğuk çıkıyordu.

Yine de beni anlamıştı. Kıkırdadı. "Buraya gelmek doğru bir fikir miydi bilmiyorum. Ödevimi yetiştirmeliyim stresini tercih ederdim doğrusu." çok haklıydı. Şimdi nerede ne zaman bir kavga kopacak ve büyükannemle Hyunjin birbirlerine girecekler diye bekliyorduk.

Telefonumun zil sesini duyduğumda, bu sabah uyandığımda bana mesaj attığını gördüğüm annemin aradığını düşünmüştüm ama tam aksine o değildi.

Ekranda 'Minho' ismini okuduğumda derin bir nefes aldım. Arkadaşım da bana uzaktan bakıyordu. Açmakla açmamak arasında kaldığım o saniyelerde arama bitmiş ve bir kere daha başlamıştı.

Cihazı önümdeki kişiye uzatıp onun konuşmasını istedim. "Emin misin?" diye sordu. Başımı salladım. Buraya gelmemesini sağlayabilecek bir kişi var ise o da en yakın arkadaşımdı.

Hiç tereddüt etmeden onayımla telefonu kulağına götürdü. "Ne var Minho?" direkt sert çıkıştığı için sessizce güldüm. Ondan bunu istememiştim ama kendi tercihiydi. "Soo Ah? Senin de orada olduğunu tahmin etmiştim. Minho'ya verir misin?"

Alayla sırıttı. Ayağa kalkıp, arkadaşları tarafından gazlanmış da eski sevgilisi ile konuşmaya hazırlanmış kız misali odamda dolanmaya başladı.

"Veremem. Şu anda meşgul. Ayrıca onu aramayı keser misin?" kaşlarımı çattım. Hızlıcı dikkatini çekip bakışlarımla ne yaptığını sordum. Gerginlikten saçmaladığını anlamıştım. "Bak Minho, bu kadar şeyden sonra Jisung'un bir araya ihtiyacı var." her şeyi batıran arkadaşıma doğru kafamı iki yana salladım. Bu istediğim şey değildi. Sinirli bir şekilde telefonu kapatmasını gösterdim.

"Niye mi? Onu kullandın Minho." elimle kendime bir kez vurduktan sonra yanına gidip telefonu çekmeye çalıştım. Boka batırıyordu her şeyi.

Cihaz kimsenin kulağında olmadığı için sesini az da olsa duyabilmiştim. "Neyden bahsediyorsun?"

"Salağa yatıyor." dedi Soo Ah. Ardından var gücüyle telefonu benden geri aldı. Sakince nefes verdi. "İstersen Danbi'ye sor. Neyse ki o bize her şeyi anlattı."

Uzun sessizlikte ölümcül bakışlarım kendisini buldu. Dudağımı ısırıp, söylemeyeceğimi belirtmeme rağmen az önce Minho'ya ispiklediğim şeyi sindirmeye uğraştım. Soo Ah iyice sıçmıştı.

Aramayı bitirip bana uzattığında onu boş boş izledim. O da olanları idrak ettiğinde omuzlarımdan tuttu. Yutkundu. "Bence güzel konuştum ama." gözlerimi kapatıp onu kovalamadan önce derin bir nefes aldım. Enerjimi topladığım sırada beni iyi tanıdığından yapacağım şeyi anlamış ve odamdan kaçmıştı.

arcane ✧ minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin