Bölüm 2: Umut Ummanda Bir Gemi

118 9 0
                                    

UZUUUUUN BİR İKİNCİ BÖLÜM VE MÜKEMMEL BİR KARŞILAŞMA SAHNESİ. YORUMLARINIZI MERAKLA BEKLİYORUM. OZAN VE SILA'NIN AŞKI ÇOK SEVİLMİŞTİ. PEKİ AKEL VE PİRAYE?

Gözlerini yavaşça araladığında, ömründen bir günün daha yitip gitmiş olduğu gerçeğinin hüznüyle yıkadı yüreğini ama küçük bir çocukmuşçasına elini hiç bırakmadığı umutla doğruldu. Tepesine bir çivi çakılmış gibi elini başına yerleştirip, inledi. Geceyi anımsamak için zihnini zorlamadı ki bunun için hiç mecali yoktu. Dengesini ölçerek yere bastığı ayaklarını harekete geçirmek için acele etmedi ve yüzünü yıkayıp kendine gelmeye başladığında odadan çıkıp, mutfaktan gelen seslere doğru yöneldi. İşiteceği muhtemel azara kendini hazırladıktan sonra kapının eşiğinde belirmişti ki sabahı zor etmiş gibi eli belinde onu bekleyen Deniz, hemen söylenmeye başladı.

"Bugün hiç uyanamazsın sanıyordum. Hemen anlatmaya başlayayım mı, yoksa birkaç fincan kahve devirecek misin?"

"Yapma Deniz, kahve çarpıntı yapıyor biliyorsun, beni sözlerinle ayılt bu daha etkili." Muzur bir gülüşle arkadaşını kucaklayan Piraye, ortamdaki gerginliği yumuşatmaya çalışıyordu ve Deniz'in yüzündeki gülüşe bakılırsa bunu başarmışa benziyordu. Evden çıkmak için yarım saatleri vardı ve kahvaltı eşliğinde uzun bir sohbet ettiler. Daha doğrusu Piraye'nin hatırlayamadığı geceyi Deniz özet geçti. Öpücük hikayesini dinlediğinde nutku tutulan Piraye, uzun süre konuşamadı. Bunu yaptığına inanamıyordu, başına bu kaçamak geceler yüzünden bir gün bela alacaktı ama uslanmak bilmiyordu.

"Bunu yapmış olamam Deniz, şaka yapıyorsun değil mi? Öyle olsaydı anlattığında hatırlardım. Çünkü kustuğumu ve bir arabaya bindiğimizi hayal meyal hatırlıyorum." Ellerini iki yana açıp, omuz silken Deniz, her sözünün gerçek olduğunu mimikleriyle dile getirdi. Hatırlamak için anılarını didik didik eden Piraye, başarılı olamadığı her an daha fazla sinirleniyordu. Evden çıkana dek, yaşandığı iddia edilen o anı anımsamak için çabalayıp durdu. İki yıldır, danışman olarak çalıştığı hastaneye vardığında hâlâ Deniz'in anlattıklarını düşünüyordu. Aslında her sarhoşluk anılarını keyifle yad ederdi ama o son nokta hiç iyi olmamıştı. Sokağın ortasında bağıra bağıra şarkı söyleyerek dans ettiği ve karakola düştüğü bile olmuştu ama tanımadığı birini öpmek, bu deliliğin ötesinde bir şeydi. Ya bir sapıktıysa, üstelik onları eve bırakmıştı, yani adresleri de ifşa olmuştu. Saatlerce bin bir çeşit düşünceyle savaşan Piraye, tiz bir sesle dış dünyaya geçiş yaptı.

"Piraye, Samet Bey seni görmek istiyor." İkinci azar evresi için hazırlandıktan sonra, yıllardır onu bir baba sevgisiyle kanatları altına alan, çalıştığı hastanenin başhekimi olan Samet Beyin odasının yolunu tuttu. Öğle tatilindelerdi ve yoğunluk azalmıştı. Her zaman, yankısını işitmek için çığlık atma arzusuyla dolduğu koridorda ilerlerken farkında olmadan gülümsedi Piraye ama odanın kapısına geldiğinde neşesi, yerini çekingenliğe bıraktı. Kapıyı hafifçe tıklatıp, içeriye süzüldükten birkaç saniye sonra onun ne kadar kızgın olduğunu anladı.

"Samet Bey, beni...."

"Dün gece yine içmişsin...." Gerçekten de onu bir baba samimiyetiyle sorguluyordu. Sertçe yutkunan Piraye, onu üzecek tek kelamdan sakınırken, bakışlarını yere çevirdi.

"Ben....çok üzgünüm."

"Bunu kendine neden yapıyorsun Piraye, her an bir ameliyat geçirebilirsin. Ömrün yeterince kısa değil mi? Neden daha aza indirgemeye çalışıyorsun?" Tarçın rengi gözlerini usulca kaldıran Piraye, sakındığı tüm kelimelerini diline davet etti. Kaçınılmaz sonu ötelemeye çalışmak için harcanan boşa vakti ve sonunda elde edilecek hiçbir şeyin olmadığı bu savaşı istemiyordu. O, özgür bir ömür istiyordu. Bu bir gün bile olsa, deli olmak istediğinde deli olmak, çocuk olmak istediğinde çocuk olmak, bazen hıçkıra hıçkıra ağlamak ve bazen de dans ederek kahkahalar atmak istiyordu. Çünkü onun kaderi doğduğu gün yazılmıştı. Yüreğine bir kelebek konmuş ve ona kendi ömründen bahşetmişti.

TEMMUZ KIŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin