Bölüm 6: Hummalı Düşler

42 3 0
                                    

Gördüklerini anlatamamak, anlattıklarını ise bir türlü görememek gibi bir şeydi aşk. Kifayetsiz olan yalnızca kelimeler değildi. Hayaller, umutlar, çareler ve hatta dertler bile kifayetsizdi, hem yaşanmış hem de yaşanmamış bir aşk için.

Şuan hangi kifayetsiz kalıbın içinde nefes almaya çalıştığını düşünen Yiğit, derin bir uykuda olan, toplu saçları dağılmış, umutları, gücünü yitirdiğinden ötürü açık kalan avuçlarından saçılmış Deniz'i seyrediyordu. Aslında karakolda olan Akel'in yanında olması gerekiyordu ama onun isteği üzerine Deniz ve Piraye'yi hastaneye getirmiş, kimseleri olmadığı için de onları bırakıp gidememişti. Aslında Piraye'yi de merak ediyordu ama oturduğu sandalyeye zincirlenmiş gibi, bakışları, yıllar önce ayakları altında ezdiği kalbin sahibinin simasına mühürlenmiş gibiydi. Aklında tek bir soru vardı. Kalbinin, çürümüş bir tahta gibi paramparça olduğu o zamanı hatırlamış mıydı? O zaman diliminde kalmayan, kendi zihnine kazınan o yaşanmışlığın, Deniz'in hatıralarından silinmiş olmasını umut ediyordu. Hani derler ya; "o köprünün altından çok sular aktı" öyle de olmuştu. Çok sular akmıştı o köprünün altından ama Yiğit, hiç köprünün üzerinde olamamıştı, hep çağıldayan o sularda boğulmuştu. Biranda ayağa kalktı ve birkaç adımla yatağa doğru yaklaştı. Elini usulca havalandırıp, onun pembeleşmiş beyaz tenine doğru uzattı. Daha dokunamadan onun ağır ağır gözlerini aralamasıyla geri çekildi. Birkaç kez göz kırptıktan sonra kendine gelmeye başlayan Deniz, başını usulca soluna çevirdi. Yiğit'i görür görmez, yaşadığı her an gözünün önünde geçti ve hızla "Piraye!" diye bağırarak doğruldu. Yiğit hemen onu durdurup, onun iyi olduğunu anlatmaya çalışsa da Deniz, ağlayarak ve kolundaki serumu çıkarmaya çalışarak Piraye'nin yanına gitmek istedi. Çok zor olsa da, Yiğit onu sakinleştirdi ve bir hemşire çağırıp, serumu çıkarttırdı. Birlikte Piraye'nin kaldığı odaya gittiler ama içeriye giremediler. Her ihtimale karşı sabaha kadar yoğun bakımda tutulacak olan Piraye, gözlem altındaydı. Durumunun iyi olduğunu Samet Beyin ağzından duymuş olsa da koridordaki banka oturup, ağlamaya başlayan Deniz, kendini suçluyordu.

"Hiç gitmemeliydik, hepsi benim suçum. Kendimi kaybettim, o şeyi içmemeliydim. Ben....ben onun ölümüne....."

"Şşşş, lütfen böyle konuşma. Olanlarda bir suçlu aranması gerekiyorsa bu benim, zira bir psikolog olmama rağmen hep kafadan kontak arkadaşlarım var." Sinirleri bozuk olan Deniz, onun söylemi üzerine akan gözyaşlarına rağmen gülmeye başladı. Deniz'in gülüşünü hafif bir tebessümle seyreden Yiğit, ona bir peçete uzattı. Başını kaldırıp, peçeteyi aldıktan sonra teşekkür eden Deniz, gözyaşlarını silip, yanına oturan Yiğit'e çevirdi, ağlamak üzere olan bir gökyüzü misali griye çalan bakışlarını.

"Seni.... kazadan önce.....başka bir yerde görmüş olabilir miyim?" Bakışlarını kaçırıp, hızlanan kalbini ele vermemek için nefeslerinin düzenini kontrol etmeye çalışan Yiğit, zoraki bir tebessümle ayağa kalktı.

"Ben kahve ve tatlı bir şeyler getireyim sana, tahlil için bir sürü kan aldılar. Şekerin düşmüştür." Deniz'in aralık dudakları arasından bir kelime dökülmesine izin vermeden uzaklaşan Yiğit, zamansız bir geçmiş ziyaretinden çok korkmuştu. Deniz ise "Yoğun Bakım" yazısını okudukça kopmaya hazırlanan hıçkırıklarını bastırıyor ve Piraye'nin iyi oluşuyla kendini teselli etmeye, suçluluk duygusunu bastırmaya çalışıyordu. Sonra aklına Akel geldi, doğrulup etrafa bakındı. Zihnine bir bir üşüşen sualler, daha yeni ayıldığının işaretiydi. Cevaplar için Yiğit'in yolunu gözlemeye başladı. Avuçlarını birleştirip, baş parmaklarını birbirine kenetledi ve birbirine yaslanan işaret parmaklarını dudakları üzerine bastırdı. Uzaktan gören onu dua ediyor zannedebilirdi ki beynini kemiren soruları tekrar ederken arada Piraye için dua etmeyi de ihmal etmiyordu Deniz. Elinde kahve ve karamelli çikolata ile koridorun başında beliren Yiğit, adımlarını duraksatıp, onun o halini bir süre seyretti. Hüzünlü bakışlarının ardından "lütfen hatırlama" diye fısıldadıktan sonra yürümeye devam etti. Onu görünce ayağa kalkan Deniz, kahvenin yanındaki çikolatayı görünce tüm sorularının üzerine çizik atan, büyük harflerle yazılan yeni bir soru düştü aklına.

TEMMUZ KIŞIWhere stories live. Discover now