Bölüm 5: Dileksiz Bir Dünya

33 1 0
                                    

Siyahın içine birkaç damla beyaz karışmış gibi, koyu griye bulanmış gökyüzünden dökülen damlalar boş kaldırımlardan yalnızca anıları süpürüyordu , o ıssız vakitte. Haziranın ilk güneşi doğacaktı ve havada süzülen kuşların cıvıltısının yükselmesi gerekirken, yuvalarına sığınmış kuşların hüzünlü sesi işitiliyordu.

Piraye, daha ne kadarını yaşayacağını bilemediği yılın bir ayını daha geride bırakmış olmanın garip duygusuyla uyanmıştı ve yine salondaki pencere önündeydi. Pencereyi açıp, elini dışarıya çıkardı ve serin esen rüzgarın soğuğunu hisseden avcuna düşen saf damlalara gülümsedi. Başını pencereden uzatıp, yağmurdan nasibini alan suretine çarpan rüzgara aldırmadan derin bir soluk çekti içine. Bu böyle olmayacaktı. Kendine bir söz vermişti ve bir süre önce köşeye kaldırdığı "yapılacaklar listesi" defterini çıkarıp, bir maddenin üzerini çizerek boş bir sayfa kopardı.

"Sadece yürüyüşe çıktım, sakın merak etme ve kimseyi arama, ben iyiyim ve tabi ki seni çok seviyorum." Defterden kopardığı sayfaya, Deniz için yazdığı notu onun odasının kapısına yapıştırdıktan sonra kapüşonlu kalın polarını üzerine geçirip, evden çıktı. Kendini fütursuzca attığı sokağın ıssızlığı onu ürkütmedi, aksine yolun ortasına geçip, ellerini iki yana açtı ve yüzünü yağmura siper edip birkaç cesur adım attı. Sonra aynı cebinde olan kulaklık ve telefonunu çıkarıp, ritimli bir müzik açtı. Dans eder gibi, melodiye ara sıra ayak uydurarak yürüyordu ki kafasını kaldırıp, önünden geçtiği binaların pencerelerinde kimse var mı diye baktı ama bu kimin umurundaydı ki? Dünyanın güzel zevklerini gönlünce yaşamak ayıp mıydı? Sağ elini havaya kaldırıp, müziğe uygun şekilde parmaklarını şıklatmaya başladı. Müzik dinlediği için, arkasından gelebilecek arabanın sesini duymama olasılığını göz önünde bulundurarak kaldırıma çıktı. Rüzgar bazen çok sert esiyordu, yağmur çok ince yağıyordu ama kısa sürede Piraye'nin bordo renkli polarının kumaşını geniş çaplı ıslatmıştı. Yürüyüşüne bilinçsizce devam ederken bir ara duraksayıp, sahile inmeyi düşündü ama bu saatlerde tekin olacağı konusunda kuşkuluydu. Onun yerine minibüs durağına kadar yürüdü ve üşüdüğü için, daha fazla ıslanmamak adına, banka oturup ellerini göğsünde kavuşturdu. Henüz minibüsler yolcu alımına başlamamıştı. Saat altı gibi başlıyordu ki Piraye, evden çıktığında saat beşe geliyordu. O kadar uzun süredir yürümüyordu yani ama çok ıslandığını, ürpermeye başlayınca idrak etti. Başını kaldırıp, etrafına uzunca göz gezdirdiğinde ansızın yapayalnız hissetti. Bu yürüyüşe özgür ve huzurlu hissetmek için çıkmıştı oysa. Soğuktan titreyen bedenini kendi kollarıyla sarıyor olmak mı işlemişti bu lanet hissi içine? Huzursuzca kıpırdanıp ayağa kalktı ve kulaklıklarını çıkardı.

"Ben iyiyim, mutluyum ve hâlâ yaşıyorum." Cümlesinin son kelimelerini fısıldarken gözleri dolsa da gülümseyerek gökyüzüne baktı. Başlangıcını yaptığı yeni ayın ilk gününde Güneş yüzünü göstermeyecekti ama bu meyus semaya rağmen umutsuzluğa kapılmamaya kararlıydı. Sığındığı duraktan çıkıp, kendini yeniden yağmur altına atacaktı ki Piraye'nin kolunu bir el kavradı ve eş zamanda tiz sesin sahibi onun ismini zikretti.

"Piraye!" Sanki zihni boşalmıştı. Şimdiye kadar tanıdığı tüm simalar silinmiş ve Dünya'ya yabancılaşmıştı o anda, yeni doğmuş bir bebek gibi saftı bakışları Piraye'nin lakin sonra doğuşundan bu yana kazandığı tüm artı ve eksileri bir bir işlendi zihnine ve dudakları aralandı ama konuşamadı. Kaşlarını çatıp, yağmurdan ıslanmış saçları birbirine yapışmış kızın, ay gibi parlayan yüzüne bakmaya devam etti.

"Ne bu hal, bu saatte dışarıda ne işin var senin?"

"B-ben, sadece biraz yürümek istemiştim. Sen ne yapıyorsun burada Selma?"

TEMMUZ KIŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin