𝘷𝘪𝘪𝘪. 𝘺𝘰𝘶'𝘳𝘦 𝘢𝘭𝘭 𝘪 𝘵𝘩𝘪𝘯𝘬 𝘢𝘣𝘰𝘶𝘵

316 42 78
                                    

merhabalar! 1k olduğu için hemencecik bölümü toparlayıp atmaya çalıştım umarım hoşunuza gider ve çok teşekkür ederim!!! gerçekten inanılmaz keyif alarak yazıyorum, umarım siz de keyif alarak okuyorsunuzdurr

maksimum bu bölümde final yapardım diye düşünüyordum ama olayları biraz fazla uzattım gibi oldu ve giriş bölümünde belirttiğim tarihe de yetişmedi, o yüzden 10-11. bölüm gibi final diyelimm

tekrardan çoook teşekkür ediyorum ve iyi okumalar diliyorum <3

Chenle umurunda olmadığını düşünse bile umurundaydı. Sanki altıncı sınıf oğlanlarının odasından çıkar çıkmaz kendi odasına gittiğinden beri düşündüğü yetmiyormuş gibi bir de üstüne Sungchan içine kurt düşürmüştü. Jaemin onu ders çalışırken yanına çağırmasaydı da olurdu. Sonuçta insan, en sevdiği üç kokuyu hayli sayabilirdi. Fakat kendini bildi bileli nefret ettiği tarçın kokusu? Üstelik odaya giren kişiden alması? İşte bu ilginçti ve Chenle ne kadar görmezden gelirse gelsin aklından çıkaramıyordu.

Sungchan'ın söylediği şeyler aklında dolanıp duruyordu. Birinin kokusunu dünyanın en güçlü aşk iksirinden duysa, o kişiyi sevdiğini herhalde bilirdi diye düşünse de arka plandan Jaemin'in sesi "En çok sevdiğin üç şeyin kokusu. Kokuyu alana kadar sevdiğinin farkında bile olmayabilirsin de." diyerek zihninde yankılanıyordu. Bu kafasını daha da karıştırıyor ve sinirini bozuyordu. Üstelik kim olduğunu bile bilmiyordu! O anda odaya girmiş herhangi birisi olabilirdi. Sonuçta o bile sürekli altıncı sınıfların odasında buluyordu kendisini ve her ne kadar erkekler, kızlar yatakhanesine giremiyorsa da kızlar, erkeklerinkine girebiliyordu*. Üstelik bir keresinde kendi ortak salonlarının dışında Hufflepuff'ınkine bile girmişliği vardı; Slytherinli Lee Donghyuck bile kendi ortak salonların, hatta yatakhanelerine bile girmişti. Jisung bile kendi ortak salonlarından çok Ravenclaw'unkine gidiyordu ve hiç yakalanmamıştı. Herkesin olma ihtimali başını ağrıtıyordu ve konuşmaları sırasında Sungchan'ın Jisung'ı kast ettiğini adı gibi biliyordu. Fakat bu deli saçmasından başka bir şey değildi elbette.

(*Bu, orijinal seride de belirtilir. erkekler, kızlar yatakhanesine girmeye kalkarsa merdivenler düz bir yokuş/kaydırak hâlini alarak çıkmalarını engeller. Ama kızların, erkekler yatakhanesine girmesinde bir sakınca yoktur.)

Oflayarak başını önünde açık duran kitabına bıraktı. Hâlâ ödevleri bitmediği için herkes sıcacık yatağında mışıl mışıl uyuyorken o, saatlerdir ortak salondaki şöminenin önüne oturmuş, sehpaya dizdiği kitaplarıyla uğraşıyordu. Saatin kaç olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu fakat başını kaldırıp saate bakmaya çekinmese akrebin beşe vurmak üzere olduğunu görecekti. Yorgunluktan ve düşünmekten başı zonkluyordu. Üstüne aklına olur olmadık anlarda gelen tarçın kokusunu düşünmeye başladıkça dikkati dağılıyordu, aynı o anda da olduğu gibi, ve derse dönmek dakikalarını alıyordu.

Karanlık sanatlara karşı savunma dersleri için verilmiş yetmiş santimlik parşömen ödevinin, birkaç gündür uğraşıyor olsa bile, ancak kırk santimini tamamlayabilmişti ve öğle yemeğinden sonraki derste teslim edilmesi gerekiyordu. Fakat ne kadar düşünürse düşünsün aklına yazabilecek başka bir şey gelmiyordu ve beyninin patlamak üzere olduğunu hissediyordu.

Yine de eksik olarak teslim edemezdi, özellikle S.B.D senesindeyken. Önceki senelerde olsa çok da umurunda olmazdı, hatta hiç. Otuz santim eksikmiş, değilmiş, hiç yazmamışmış... Bunları bir gram düşünmez ve diğerleri gibi mışıl mışıl uyurdu fakat mesleklerini belirlemede etkili olacak sınavlara girecekleri bir yılda böyle bir şey yapması kendi ayağına sıkmaktan başka işe yaramazdı. Müdür yardımcısı olduğu yetmezmiş gibi kendi bina başkanları ve biçim değiştirme profesörleri olan McGonagall'ın odasında yarım saatlik bir nutuk dinleyesi yoktu. Düşüncesi bile homurdanarak başını kaldırmasına sebep oluyordu. Oysaki kitap ne kadar da yumuşaktı, başını koyduğu anda uykusunu hatırlatmış gibiydi ona.

if i was next to you // chen.sungWhere stories live. Discover now