1*Karanlığın Kolları

1.5K 88 213
                                    

Bu benim ilk Taekook kitabım yeee

Umarım kurgu hoşunuza gider. Eğer giderse yorumlarda belirtmeyi unutmayın

Kitaba katkısı olan beyinlere teşekkür ederim :) (sepetsepetyumurtaa youreyesmylife )

Ha bir de buraya tarih atın

11.07.21

~•~•~

Tarih: 01.03.08

Okyanusu dinliyordum. Kumun içinde bir yüz gördüm ama onu aldığımda elimden kayboldu. Uğradığım şokla etrafıma bakınmaya başlarken uzunca bir yol çıktı karşıma. Ayaklarım yumuşak kumların üzerinden çekilip çakıllı yolda koşmaya başlarken nefes nefeseydim. Etrafta kimse yoktu. Duyduğum tek şey yolun sonunda duran kocaman ağacın yapraklarından çıkan hışırtılardı.

Okyanusun sesi kaybolmuştu.

Yolun sonuna yaklaşıyordum.

Yaklaştıkça ağaçtan gelen ses daha da kuvvetleniyordu. Yaklaştıkça ağacın sesine kuş sesleri eşlik ediyordu. Yaklaştıkça yoruluyordum, yoruldukça durmak istiyordum. Eğer durursam arkamda kalan okyanusta boğulacağımı biliyordum.

Adımlarım yavaşlamıştı, yorulmuştum. Ama sonunda ulaşabildiğim, karşımda bütün ihtişamıyla duran bu ağaç yorulmama değerdi. Elimi gövdesine dokundurduğum an yorgunluğum gitmiş, nefes alış verişim düzene girmişti. Üstümdeki beyaz gömleğimi kirletmemeye özen göstererek ağaca tırmanmaya başladım. Kuşlar beni çağırıyordu sanki.

Sonunda gözlerime kestirdiğim uzun dala ulaşabilmiştim. Hiç zorlanmadan dalın üzerine oturup ayaklarımı sallandırdım ve aşağıda kalan manzarayı izlemeye koyuldum. Oldukça yüksek bir şelale iki kayanın arasından dökülüyor, tam önünde durduğum berrak ve serin nehre karışıyordu. Nehrin öte tarafında sırayla dizilmiş ağaçların hepsi meyveyle, ağaçların toprakla buluştuğu her yer çiçekle doluydu.

Cennetten bir parça gördüm, sabırsızca beni bekliyordu.

Tanrı, bütün bu güzelliklere bakarken kamaşan gözlerime acımış olacak ki aniden yağmur yağmaya başladı. Anın heyecanıyla oturduğum daldan kayarken sertçe yere kapaklanmış, aniden kararan hava yüzünden koşmaya başlamıştım.

Çok uzaklara koşuyordum. Öyle ki ağaçlardan tamamen uzaklaşmış, uçsuz bucaksız okyanusa varana dek koşmaya devam etmiştim. Okyanus beni istiyordu. Beni kendine çekmeye başlıyordu. Zaten yağmur yüzünden ıslamış olan küçük bedenim bir de okyanusa kapılırken nefes nefese açtım gözlerimi.

Titreyen ellerimi sırılsıklam olmuş gözlerime çıkardım ve ovmaya başladım. Görüşüm bulanıktı. Üstümdeki sarı tişörtümün kollarını çekiştirip ıslak gözlerimi sildim ve akmaya başlayan burnumu çekiştirip yatağımdan kalktım. Pencereden dışarıya baktım. Güneş çoktan doğmuşa benziyordu. İnsanlar kargaşayla bir oraya bir buraya koşuşturuyordu. Onları izlemeye ve olanları anlamlandırmaya çalışırken beynime dank eden şeyle iki elimi hızla birbirine vurdum.

Tabi ya, bugün Hongdae Meydanı'nda, ruh eşlerinin kavuşma günlerinden biriydi. Annem günlerdir bunun için hazırlık yapıyordu. O dan diye odama girip 'Taehyung! Yedi yaşına geldin hala odanı toplayamıyorsun velet seni!' demeden önce hızlıca yatağımın yanına gidip bugün kendim toplamaya karar verdim. Annem abim yüzünden zaten yeterince telaşlı olacaktı bugün.

O değil de... Benim neden sol göğsümün tam orsasında anlamlandıramadığım bir sızı vardı? Gülmeme izin vermiyordu. Annem somurtan dudaklarımı görse böyle bir günde neden abim için mutlu olmadığımı sorar, beni azarlardı. Sahiden... Dudaklarım neden somurtuyordu? Ruh eşim, yoksa tam şu an odanı toplamadığın için annenden azar mı yiyorsun? Üzülme, anneler hemen unutur. Benim annem hemen unutuyor, seninki de unutacaktır.

RUNAWAY •Taekook•Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ