11*Mavi Çiçekli Yüzük

228 21 81
                                    

Yine bitmeyen bir bölümdü. Bu bölüm olaylara girmeden önceki son bölüm gibi bir şeydi. Biraz da geçiş bölümü gibi.

İyi okumalar <3

❄️

Kalbinde ruh eşinin yalnızlığını da taşıyordu sarı saçlı çocuk. Birlikte olamasalar da birbirleri için nefes alan çiçeklerinin varlığına şükretti. Fakat bu yetersizdi. Buluştuktan sonra ayrı kalan çiçekler her daim acı çekerlerdi. Kavuşmak ister, yaşadıkları bedenlere isyan edercesine köklerini damarlarda dolaştırırlardı. 

Ruh eşliliğinin güzel yanları varsa bir o kadar da kötü yanları vardı. Çiçekler çok kırılganlardı. En ufak karamsarlıkta kendilerini kapatabilirler ve ruhları derin bir üzüntünün içine atabilirlerdi. Şimdilik bu tarz duygulara boğulmamıştı Jimin. Kan çanağına dönmüş gözleri ve bitkin duran bedeni tamamen rol icabı bu haldeydi. Her ne kadar ruh eşini özlediğini hissetmeye başlasa da annesinden alacağı küçük intikam daha ağır basıyordu. Annesini bir çırpıda silip atamazdı. Onun yerine kendisini anlamasını sağlayacak, onu pişman hissettirecek ve ruh eşiyle birlikte rahatça uzun bir ömür sürecekti.

"Yemek hazır." dediğini duydu annesinin. Hastaneden yeni taburcu olmasına rağmen yemek yapabilecek kadar iyileşmişti. Annesi aslında hasta olmamıştı. Jimin'in şuan yapıyor olduğu gibi rol yapmış, bu sayede ona istediğini yaptırmıştı. Yani o öyle sanıyordu. Oğlunun oynadığı oyun kadın için tamamen bir ters köşe olacaktı. Annesinin oğluydu en nihayetinde. Birbirlerine ders verme yolları hep aynıydı. 

Odanın beyaz kapısı açıldığında içeri giren kişi Bayan Park olmuştu. Oğlunun cenin şeklinde yatağında uzandığını görünce endişenin ilk tohumları atılmıştı kalbine. O oğlunun iyiliğini düşünen bir kadındı. Dört yıl öncesinde taşınarak oğlunun siyahlara bürünmüş o çocukla görüşmesini, kaderine uğursuzluk getirmesini engellemişti. Erkek olan ruh eşini kabul etmemiş ancak bir kadınla evlenip çocuğu olursa normal bir ilişkisi olacağını düşünmüştü. İki durumda da oğlunun hislerini önemsememişti. Önemli olan hisler değildi, gelecekti.

"Oğlum, neyin var?" 

"Hiçbir şeyim yok." dedi Jimin. "Artık hiçbir şeyim yok." Oyun yeni başlamıştı. Annesinin çabucak oyuna gelmesini dilemekten ve rolünü iyi oynamaktan başka çaresi yoktu. 

"Solgun görünüyorsun." dedi annesi ellerinden birini çocuğun sarı saçlarının arasına atarak. "Yemek yemedin ya, ondandır."

"Çiçeğim soluyor ya, ondandır." dedi Jimin ve annesinin elinden kurtularak ona arkasını döndü. 

"Yemeğin soğuyacak." dedi kadın ve kapıya kadar gidip son kez hıçkırarak ağlamaya başlayan oğluna baktı. "Ağlamayı bırak. Ruh eşliği dediğin şey beş para etmeyen saçmalıktan başka bir şey değil."

"Henüz ruh eşi yeminini bile etmeden bağı kopardığını bana sen söylemiştin." dedi Jimin hıçkırıklarının arasından. "Devlet, bilmediği konular hakkında atıp tutan insanları cezalandırmalı."

"Başkasına bağlı yaşamak, onun hissettiklerini hissetmek zorunda olmak tam bir delilik."

"Ruh eşim kız olsaydı aynı şeyleri söyleyecek miydin?" cevap vermedi kadın. Onun yerine odadan çıkmayı tercih etti. Jimin bu işin kolay olmayacağını anlayarak yavaşça yatağından kalkmış ve yatağının yanındaki küçük çekmecede sakladığı krakerleri çıkarmıştı. Kendisini aç bırakamazdı. Güçten düşerse ruh eşi bunu hissederdi. Annesi belki haklıydı. Ruh eşlerinin birbirlerini hissetmeleri bazı durumlarda kötü sonuçlar doğurabilirdi. Fakat kesinlikle kötü bir şey değildi. Ruh eşinin kalbini kalbinde hissetmek dünyadaki en güzel histi. 

RUNAWAY •Taekook•Where stories live. Discover now