2*Okyanusun Derinleri

651 76 155
                                    

İlk defa bu kadar uzun bir bölüm yazdım. Haliyle biraz zor ve yorucu oldu. Bu yüzden umarım beğenirsiniz.

İyi okumalar 🖤

*****

Tarih: 01.09.17

Nefes alamıyordum. Kollarım ve bacaklarım tutmuyordu sanki, çırpınamıyordum. Okyanus beni en derinlerine çekerken gün ışığının gittikçe gözlerimden kayboluşunu izliyordum. Göğsümde bir sızı kendini göstermeye başlamıştı. Acısı, bir sınırı yokmuşçasına şiddetlenerek artıyordu. Öyle ki okyanusta nefessiz kalışım değil, bu sınır bilmeyen sızı uyandırmıştı beni kendim gibi simsiyah olan uykumdan. 

Kapkaranlık yatağımda cenin pozisyonunu alıp kıvranmaya devam ederken gözlerimde birikmiş olan yaşlar da akmaya başlamıştı. Üzerimdeki siyah çarşafı avuçlarımın içine aldığımda karnımda hissettiğim büyük acıyla ellerimi yumruk yapmış, çarşafı ellerimin içine hapsetmiştim. Gözlerimi zorlukla araladığımda derin nefesler almaya çalışmayı da ihmal etmiyordum. Bakışlarım yatağımın karşısındaki aynada, bana bakan baygın gözlerimdeydi. Baygın ve kırmızı...

Karnımdaki ağrı hafiflediğinde derin bir nefes alacaktım ki aynı ağrının daha şiddetlisini kasıklarımda hissettim ve dişlerimi olabilecek en güçlü şekilde sıktım. Aynadaki görüntüde, boynumdaki damarlar patlayacak gibi duruyordu. Esmer yüzüm kasılmaktan kıpkırmızı olmuştu ve damla damla terler yastığıma dökülmeye başlamıştı. Ellerimden birini serbest bırakıp kasıklarıma bastırdım ve bacaklarımı acıdan hareket ettirmeye başladım. Dudaklarımın arasından yüksek sesli bir çığlık koptuğunda odamın kapısının kilit sesini duymam uzun sürmemişti. 

"Taehyung!" Bu annemin sesiydi. Hızlıca yanıma gelip kollarımı tuttu ve beni oturur pozisyona getirdi. Ben nefes almaya çalıştıkça o da benimle birlikte nefes almaya çalışıyor gibi görünüyordu. Elleri yatağa düştüğünde omuzlarına tutundum ve bitmek bilmeyen ağrılarla çocuk gibi hıçkırmaya başladım. 

"Anne!" dedim ağlamaktan boğuk çıkan sesimle. "Öldür beni! Dayanamıyorum artık!" 

Bir şey söyleyememişti. Yalnızca ellerinden birini siyah saçlarıma daldırıp beni göğsüne çekmişti. Bu hareketiyle ağlamam şiddetlenirken onu ne kadar özlediğimi yeniden fark ettim. Ellerimi omuzlarından indirip beline yerleştirdim ve gözlerimi yumarak ağrılarımın hafiflemesini umut ettim. 

"Çok acı çekiyor." dedim güçsüz çıkan sesimle. "Öldür ki onun da ölüden bir farkı kalmasın."

"Tae" dedi otoriter sesiyle. Ardından her an yığılacakmış gibi güçten düşen bedenimi kendisinden uzaklaştırıp ayaklandı.

"O öldü. Bunu artık kabullen."

"Hayır ölmedi." dedim. Bağırmam gerekirken sesim duyulmayacak kadar kısık çıkmıştı. Yine aynı tonda devam ettim. "Ölseydi onu hissetmezdim."

"Ölmeseydi siyah giyinmek zorunda kalmazdın." dedi annem bana cevap olarak.

"Beni siyaha siz mahkum ettiniz."

"Taehyung! Ağzından çıkanı kulağın duysun!" Annemin aniden sesini yükseltmesi yatağımda iyice küçülmeme sebep olurken odamın kapısının sertçe kapanmasıyla ellerimi kulaklarıma bastırdım. 

"Ne dedi de sinirlendirdi seni hergele?" Boğuk da olsa babamın sinirli sesi kulaklarıma dolmuştu. 

"Onu siyaha biz mahkum etmişiz." Annemin ince sesi kulaklarıma daha zor ulaşmıştı. Yanan gözlerimle babamın göğsüne sığınan annemi izlerken onun da ağladığını fark etmiştim. Bakışlarım yukarı çıktığında ise babamın kızgın bakışlarıyla karşılaştım. Annemi kendinden uzaklaştırdı ve tam önümde durup güçlü ellerini çelimsiz bileklerime sardı. Ellerim hızlıca kulaklarımdan ayrılırken bileklerimi bırakıp kollarımı tuttu bu sefer. Başım yastıktan ayrıldığında ve kambur bir şekilde yatakta oturur pozisyona geldiğimde nefes dahi zor alıyordum. Yanan gözlerim daha fazla dayanamamış, yaşları bir bir yanaklarıma doğru bırakmaya başlamıştı. 

RUNAWAY •Taekook•Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz