7*Taehyung'un Korkutucu Varlığı

364 48 115
                                    

Bu bölüm genel olarak sevdiğim bir bölüm oldu. Özellikle sonu ehehe

Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar <3

❄️

Sağ adım, sol adım, sağ adım, sol adım... Ayağımın altında ezilen yapraklar, kaldırımı süsleyen boyalar, karıncalar, taşlar... 

"Neden yere bakıyorsun?" Duyduğum ses yanımda, sendeleyerek yürüyen Jungkook'a aitti. On dakikadır yürüyorduk, ayaklarındaki yaralar acımaya başlamış olmalıydı. Büyük ve damarlı elinin arasına hapsettiği elim terlemiş, yapış yapış olmuştu. Buna rağmen bırakmayışı midemde bir şeylerin hareketlenmesine sebep oldu. Başımı kaldırmadan sorduğu soruya cevap vermek adına dudaklarımı araladım. 

"Hiç, öylesine." Öylesine bakıyordum yürüdüğümüz gri yola. Başımı kaldırsam gözlerimin kamaşacağını biliyordum belki de. Aydınlığa alışık değildim, gözlerim sadece karanlığa bakmak istiyordu. Kulaklarım sadece sessizlik, beynim sadece yalnızlık istiyordu. İnsan alıştığı şeylerin dışına kolay çıkamazdı. Alıştığı şey onun için iyi de olsa kötü de olsa yokluğunu yadırgar, iyi de olsa, kötü de olsa hayatına yeni bir adım atmakta zorlanırdı. 

Sigarayı bırakamazdı insan, ciğerleri çoktan alışmıştı çünkü zehirli havaya. Ölen sevgilisinin yerine yenisini koyamazdı, onun için atmaya alışan kalbi onun için atmaya devam ederdi çünkü...

Dimdik duramadığım için kendimden nefret mi etmeliydim? Bilmiyordum. Dimdik durmayı denesem, aydınlık gökyüzüne baksam mesela, yağmurdan sonra oluşan gökkuşağına... Yedi yaşındaki Taehyung geri gelir miydi? Kovabilir miydi bedenime ev sahipliği yapan korkak ruhu?

"Korkuyorum." diye fısıldadım. Başımın önde durması boynumu ağrıtmaya başlasa da önemsemedim. Acaba insanlar izliyorlar mıydı beni? Garip bakışlarla burada ne işim olduğunu sorguluyorlar mıydı? Bu aydınlık dünyaya ait olmadığımı konuşuyorlar mıydı kendi aralarında? Çocuklarının gözlerini kapatıyorlar mıydı? Bütün bu sorular beynimi yiyip bitirirken Jungkook'un sesi kalbimin attığını hatırlamama yardımcı oldu.

"Ben de korkuyorum." diye fısıldamıştı. "Tekrar karanlığa mahkum edilmekten."

"Aydınlıkta yaşayamamaktan." diye devam ettirdim cümlesini. Korkuyorduk. O karanlıktan, ben aydınlıktan...

 "Ne yapacağız Taehyung? Sürpriz yumurtadan çıkar gibi girdim hayatına. Üstelik güzel bir sürpriz de değilim. Yürüyemiyorum bile, koşmamız gerekirse ne olacak? Seni yavaşlatacağım. Kendimi koruyamadığım gibi seni de koruyamayacağım."

"O zaman geldiğinde senin yerine ben koşacağım. Sen geride kalacaksın. Beni yavaşlatmayacaksın çünkü seni beklemeyeceğim." 

"Gerçekten öyle mi yapacaksın?" dediğinde sesi kırgın çıkmıştı. Sesindeki kırgınlığı gizlemeye çalışarak tekrar konuştu. "Ohh rahatladım. Benden önce kendini düşünmen beni mutlu etti."

"Kızgın bir köpeğin peşimizde olduğunu düşün." dediğimde dışarı çıktığımızdan beri ilk kez başımı kaldırmış, Jungkook'un büzülen dudakları ve çatılan kaşları ile yolu izlediğini görmüştüm. "Koşan kişinin mi peşine takılır yoksa yerinde duranın mı?"

"Koşanın." dediğinde adımları duraksamış, bedenini bana doğru döndürmüştü. Az öncekinden daha fazla büzmüştü dudaklarını ve daha fazla çatmıştı kaşlarını. Bu fikirden hoşlanmadığını belli etse de ilk koşacak kişinin kendim olacağını bilmek yapacak bir şey bırakmıyordu bana. Dudaklarıma küçük bir tebessüm yerleştirdim ve boşta olan elimi kaldırarak parmaklarımı büzülen dudaklarının üstüne koydum. 

RUNAWAY •Taekook•Where stories live. Discover now