four

5K 608 321
                                    

dört



Minho

"Ee anlat bakalım. Nereye gidiyorsun sen?"

Gözlerini önündeki kahveden çekip bana baktı. "Busan."

Kafamı yavaşça anladım dercesine salladım.

"Sen?"

"Ben de."

Bu sefer kafa sallama sırası ondaydı. Ne tesadüftü ki ikimizde aynı yere gidiyorduk. Yolculuğun sonuna kadar beraber olacaktık.

"Sen niye gidiyorsun? Tatil falan diye mi, yoksa bir işin mi var?"

Kahvemden bir yudum alıp masaya geri koydum. "Tatil için." dedim. "Anca fırsat bulabildim."

"Niye?"

"Çok soru soruyorsun." deyip güldüm. O ise sadece omuz silkmişti. Şu an bir nevi soru cevap yapıyor gibiydik.

"Sen niye gidiyorsun?"

"Çok soru soruyorsun." Yüzündeki sırıtmayla bana bakarken "Yapım böyle ne yapayım." dedim.

Oldukça sessiz bir-iki dakikadan sonra, "Ee cevap vermedin?" diye sorumu yineledim.

Derin bir nefes alıp "Uzun mesele." dedi. Yüz ifadesinden bile gitmek istemediği anlaşılıyordu. Duygularını açıkça dışa yansıtan birisiydi bu yüzden kolayca anlaşılıyordu.

"Zamandan bol neyimiz var?" dedim sorarcasına. "Sıkıntıdan patlayacak durumdayım zaten. Sen anlat ben dinlerim. Zaman geçer en azından."

Gözlerini kaçırıp kahvesini karıştırdı. Sahiden uzun ve onu üzen bir mesele olmalıydı.

"Şu an keşke bende senin gibi tatile gidiyor olsaydım." deyip yüzündeki buruk gülümsemeyle devam etti. "Ama ben kendi düğünüme gidiyorum."

Şaşırmıştım. Uzun mesele derken böyle bir mesele olduğunu düşünmemiştim.

"Böyle deyince garip gelmiş olabilir tabii." Güldü. "Aslında ben uzun zamandır Seul'de yaşıyorum. Ailemden ne kadar uzak, o kadar iyi kafasında olduğum için üniversiteyi de orada kazandım. Tıp kazanmıştım bu yüzden göndermeme gibi bir ihtimalleri hiç olmadı. Fakat ben okula sadece 2 yıl dayanabildim. İnsanın istemediği bir bölümü okuması gerçekten işkence gibi bir şey. Sadece yaşayan anlar beni."

"Bende istediğim bölümü okuduğum için işsizim şu anda." diyerek lafını bölüp güldüm. Yalan değildi. İş bulmak benim için oldukça zordu.

Kendini düşüncelere kaptırmış olmalıydı ki beni duymamıştı. Umursamayıp dinlemeye devam ettim.

"Yıllar öyle geçti işte. Bir daha da üniversiteye gitmedim. Şimdi Busan'a da ailemin yanına gidiyorum. Düğün mevzusu ise komik ama gerçek. Ben bile hala inanmak istemiyorum. Önceden bana sürekli birisi var, büyü seni onunla evlendireceğim derdi. Büyüyene kadar ciddi olduğunu sanmamıştım ama öyleymiş. Şimdi anlamış oldum."

Kahvesinden bir yudum aldı. Konuşurken sadece kahve bardağına bakıyordu. "İşin garip tarafı ise beni neden bu kadar zorladıklarını hala bilmiyorum. Hiçbir şekilde anlatmıyorlar. Sadece ben gidince anlatacaklarını söylediler. İşte bende bu yüzden gidiyorum."

Birkaç dakika yüzünü inceledim. Bu durum canını çok sıkıyor olmalıydı. Moralini az da olsa düzeltmek adına, "Ne yapsam ya? Bende seninle düğününe mi gelsem?" diye sordum.

Histerik bir gülüş atıp "Yalnız," dedi. "Ben gayim. Bu yüzden o düğün asla olmayacak."

"Ne güzel." dedim. "Düğün bizim düğünümüz olur o zaman."

Bana şaşkın gözlerle bakarken kahkaha atıp "Şaka yaptım şaka, gül diye. Bakma bana öyle." deyip kahvemden bir yudum aldım.

Cevap vermeyip sadece gülümsemiş kahvesiyle oynamaya başlamıştı. Uzun bir süre öyle sessizce oturduktan sonra camdan dışarı baktığımda havanın aydınlanmaya başladığını fark ettim.

"Sabah olmuş." diye mırıldandım. Dışarısından nerede olduğumuz az çok anlaşılıyordu artık. "Sayende zaman hızlı geçti bak."

Gözlerimi karşımdaki çocuğa çevirdim. O da bana bakıyordu. Birkaç dakika öylece baktık birbirimize. Bu trene binerken yaşıtım biri olursa arkadaş olabilirim demiştim. Demek ki şanslıydım çünkü ne kadar arkadaş olacak kadar bir samimiyet kuramasak da onun dert ortağı olmuştum. En azından ben öyle düşünüyordum.

"Ee ne yapalım kalkalım mı artık?"

"Kalkalım."

-

-

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
together | minsungWhere stories live. Discover now