18. Bölüm

5.2K 415 244
                                    

3.kişi

"Nisan tamam! Bir sakin ol ablacım tane tane anlat. Ağlamadan!"

Bilge, bir yandan hızlıca  ayakkabılarını giymeye çalışırken diğer yandan telefonun ucundaki Nisan'ın hangi dilde konuştuğunu anlamaya uğraşıyordu.

Arama kayıtlarına düşen cevapsız çağrıları gördükten sonra vakit kaybetmeden Nisan'a geri dönmüş, kızın katılarak ağlayan sesi ile de endişeye düşmüştü.
Tabi onunla birlikte ve onun için telaşlanan Ahmet de işin bir diğer boyutuydu.

İki üç dakika içinde salondaki meraklı topluluğa veda eden genç kadın, öyle görünmemesine rağmen telaşlı hissediyordu. Çünkü dışarıya yansıttığı  soğukkanlı duruşu içindeki ihtimaller denizine karşı gösteremiyordu.

Muzaffer beye mi birşey olmuştu?
Araba kazası, kavga, yaralanma ya da kalp krizi?
Gerçi hangisi olduğunun ne önemi vardı.
Sonuçta hepsi "haydi Bilge'nin vicdanına oynayalım da iyice çıkmaza girsin" temalı ihtimaller değil miydi?

Tabi bunlar, bir yere kadar sadece ihtimaldi.
Yani Bilge izlediği birkaç türk dizisinden yola çıkarak rahatlıkla söyleyebilirdi ki genelde affedilmeyi bekleyen yaşlı adamlar kalp krizi, genç adamlar ise trafik kazası geçirirdi.
Hatta bu olayların hemen ardın hayatın kin tutmak için çok kısa olduğunu fark eden başrol, bütün ihanetleri bir çırpıda affederdi.

Gerçi Bilge'nin hikayesinde affedilmeyi bekleyen bir yaşlı adam var mı yok mu kendisi de pek emin değildi ama.
Neyse.

"Abla...
Babamla Oğuz çok fena kavga etti. Birbirlerine bağırıp durdular. Oğuz evden çıktı gitti ortada yok, arıyorum telefonunu açmıyor, babam desen sinir küpü annem onunla uğraşıyor. Ben, ben gitmiştim peşinden ama yetişemedim saatler oldu artık korkuyorum. Yani ne yapacağımı bilmemedim abla lütfen yardım et."

Hmm...
En azından dizi klişelerinden uzak bir hayatı vardı. Ki zaten malum dizilerde de genelde affedilmeyi bekleyen yaşlı adamlar ölmezdi.
Her neyse.

"Tamam Nisan! Ablam bir sakin ol da bu çocuk nereye gitmiş olabilir onu söyle. Ben de ona göre bir yerlere bakayım."

Bir yandan Nisan ile konuşurken merdivenlerin başına kadar gelen Bilge, bir an ardına baktığında hızla ayakkabılarını giyen Ahmet'i görmüş ve kendini düzeltme ihtiyacı hissetmişti.

"Yani bakalım."

Ahmet ise Bilge'nin soru sorarcasına çıkan ses tonunu duyunca genç kadına doğru hızlıca baş onayı vermiş ve onunla birlikte gitmek için hazırlandığını tastiklemişti.

Hazırlanan ikili aceleyle binadan çıkmaya koyulurken telefonun diğer tarafı için durum bir hayli karışıktı.
Oğuz'un okulundan arandığından beri sinir küpü olarak dolaşan Muzaffer bey, hâlâ oğlunun nasıl böylesine saçma sapan davrandığını anlayamıyordu.

Sigaraya başlamıştı it oğlu it.
Hem de onca uyarıya onca önleme rağmen.
Yahu daha bu çocuğun yaşı kaçtı başı kaçtı. 15 yaşında veledin sigarayla ne işi olurdu.
Üstelik daha geçen gün sorduğunda yok öyle birşey demişti.
Ama Muzaffer bey anlamıştı. O gün anladığı halde içten içe inkar etmiş oğlunun ona yalan söylemeyeceğine inanmak istemişti.

Ne büyük aptallık.

Şimdi ise hem suçlu hem güçlü olan beyzade ortada yoktu. Ve henüz siniri geçmediği için akan zamanın farkına varamamış az biraz da gurur yapıp aramaya çıkamamıştı.
Tabi bunda en büyük etken bu mahallede oğlunun başına birşey gelmeyeceğini bilmesiydi.

"Ama yok. Vallahi billahi bir daha bu kadar taviz vermek yok. Gördün değil mi Melike dil de papuç olmuş nasıl bağırıp çağırdı burada. Sanki ailemden gizli ben sigaraya başlamışım. Laflar boy boy. İt oğlu it."

Yüz YüzeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin