02:Geçmişe Dönmek

167 27 11
                                    

"Liang Feng?"

"Yine uyuya mı kaldın ahaha ?"

Çocuk sersemlemiş bir ifadeyle onunla konuşan kişiye baktı.

Azhan?

Yaşıyor?

Hızla ayağa kalktığında sandalye yere düşerken Azhan'ın yüzünde şaşırmış bir ifade belirdi.

"Afeng?"

Lakabı.

Bu...

Anıları mı ?

Ellerine baktı. Kan yok ?

Bedeni sarsıldı.

Elleri...

Neden küçük?

Ve hiçbir yara izi yok ?

"Azhan, hangi yıldayız ?" Sesi derin şokunu dile getiedi.

"447. Neden ki ?"
Anlamsızca başını eğdi Azhan.

"Hiçbirşey..."
Mırıldanarak durduğu yerden hızla uzaklaşıp dışarı çıktı.

Kar tane tane savruldu, yüzüne çarpan soğukluk onu daha da uyanık kıldı.

Yaşıyor.

Ne Azhan, ne de diğerleri öldürülmedi.

Gözlerindeki derin öldürme arzusu bedenini sarmaladı.

"Necro"

Necromancer.

Tek kara büyücü.

Anlaşılan o ki geçmişe döndü.

Bir şans daha verildi, öyleyse bu...

"Hahaha" derin ve büyüleyici bir kahkaha, yaşına uymayan derinlikte gözlerle gökyüzüne baktı.

Geçmişe döndü.

Bir şans daha verildi.

Kimse ölmedi.

Herkes yaşıyor!

447.

8 yaşında.

Ve kara büyücü de aynı şekilde, bir çocuk.

Bu, onu şimdiden ortadan kaldırmak için bir şans tanımıyor mu ?

O daha gücünü kontrol edemiyor olmalı

Neşesi aniden dondu.

O da...

Bir çocuk.

8 yaşında bir çocuk olarak hiçbir gücü yok!

Gözlerini kıstı, derin nefes verirken ağzından çıkan buhar dağıldı.

Şuan Necro ya da Necer veyahutta her neyse, 10 yaşında olmalı.

Yani prens kimliği kazanıp saraya götürülmesine 2 yıl var.

Gözlerini yumdu.

Bu iki yılda kendini iyi bir çalışmaya gömmeli. Şuan büyük bir ailede sıkıca korunduğunu duydu. Tabii ki bu önceki hayatında duyduğu gereksiz bir bilgiydi.

Bu iki yılda sıkıca çalışmalı.

Ve imparatorun ondan haberi olmadan onu ortadan kaldırmalı!

***

"Liang Feng ? Hey Afeng!"

Pek çok insanın bağırması etrafı inletti. Tek bir yanıt dahi alınmadı, zaman geçtikçe sesler yükseldi ve ses tonundaki endişe arttı.

Yıl 460, Kar çiçeği takvimi.

İmparatorluk yıkıldı.

Uzun bir savaş yaşandı.

Zorlayıcı savaşta, tüm ülke zalim imparatora karşı çıktı.

İmparator Hei Jin.

Diğer bir değişle, kara büyücü.

Prens olarak imparatorluğa getirildiğinde, imparator onun parlak ve güzel saçlarına övgü olarak 'Jin' yani altın demeyi seçti.

Kara büyücü olduğundan dolayı siyah anlamına gelen "Hei" işe isminin başına yapışarak bu lakap onu tanımladı.

Siyah altın.

Heijin.

Siyah, cansız gözler gören kişiyi adeta solduruyordu. Doğuştan bir kötü.

Yıkımdan başka bir sonuç getirmedi.

Tüm krallığı tek başına yok etti.

Hayatları mahvetti.

Prens olmadan önce onu büyüten ailesini terk ettiğinde hiç çekinmeden öldürdü.

İmparator onu oğlu olarak tanıdıktan sonra bile, yaptığı tek şey onlara yıkımı getirmek oldu.

İmparatora saygı duyuyordu.

Imparatorun oğlunu yürekten sevdiğini ve ona değe verdiğini gördü.

Ama prens, ona imkan tanındıkça şımardı.

Git gide daha ileri gitti.

Cimriydi, onun verdiği tek şey ölüm oldu.

Kara melek.

Bu nedenle öldürmek adına herkes seferber oldu.

Sonunda öldü.

Lian Feng, yokoluşunu en yakından izleyen tek kişiydi.

Ona en büyük darbeyi vermeyi başarandı. Ama aynı zamanda en çok darbe de alan.

Kendi canlılığı ve nefesi tükeniyordu, yine de gözlerini düşmandan ayırmayı reddetti. Onun ölümünü görmeden ölemezdi.

Siyah gözlerin soluklaşmasını izlerken bir an rahatladı.

Ama şaşırdı.

Siyah yerini, parlak mor rengine bırakıyordu.

Gerçek göz rengini mi sakladı ?

Anlamlandıramadı.

Ama bir şeyi biliyordu ki, mor gözler ölüm anında bile derin bir nefretle sarılmıştı.

Uğursuz bir his ile.

***

Gözlerini yavaşça açtı.

Geçmişe döndüğünden beri her gece bu rüyayı görüyordu.

Lâcivert saç telleri uzun ve parlaktı, omzundan zarifçe kaydı.

Yıl 449, Kar Çiçeği takvimi.

Yatağından yavaşça kıvrıldı.

10 yaşında.

Zamanı geldi.

Bugün onu öldürmeli.

-Devam Edecek-

Obsession;i love you 💎 (ara verildi)Where stories live. Discover now