2

17K 304 28
                                    

Ertesi gün büyük bir baş ağrısıyla uyandım.

Bu ağrı kendimi bok gibi hissettiriyordu. Nerden uyuyakalmıştım açık pencerenin altında...

Aklıma söverken hemen oturma odamın dibindeki mutfağa girdim ve üst çekmecelerin birinde ağrı kesici aramaya başladım.

Yoktu.

Haftasonu yasağı olduğu için her yer kapalıydı ve ben ağrıdan çıldırmak üzereydim.

Balkona çıkıp bir sigara yaktım ve bir yandan yürürken diğer yandan bu ağrıyı nasıl geçireceğimi düşünüyordum.

O an balkonda bir sağa bir sola giderken gözüme dün gittiğim tekel takıldı ve aklıma o tuhaf kız geldi.

Belki onda vardır?

Çok tanımadığım için gitmekten çekiniyordum ama bu baş ağrısı çekilecek gibi değildi.

Ani bir kararla kapıyı açtım ve merdivenlerden indim.

Kapıyı tıklattım.

"Geliyorum!"

Kapıyı açmıştı.
Koyu kestane gözlerini şaşkınlıkla bana dikti.

Uyku sersemliği vardı biraz üstümde hala. Gülümsemeye çalışarak "Günaydın." dedim.

Kız sorgular bakışlarıyla beni süzdü.

"Günaydın..?"

"Şey rahatsız ettim kusura bakma."

Başım o kadar çok ağrıyordu ki bir an bayılacağım sandım. Elimi yandaki duvara yaslayıp başımı ovuşturdum.

"Bende ağrı kesici kalmamış da.."

"Peki, hemen geliyorum."

Kapı çok ufak bir aralıkla açıktı, içeriyi göremiyordum.
Başım iyice dönmeye başlayınca gövdemi de duvara yasladım. Neden böyle olduğunu kavrayamamıştım. Doğru düzgün düşünmek bile bu durumda çok zordu.

---

Gözlerimi hafifçe açtım ve yüzüme güneş ışığının gelmesini engellemek için elimi siper aldım.

Kafamı hafifçe kaldırdım. Başım hala çok ağrıyordu.

"Nihayet uyandın."

Yabancı sesi duyduğumda irkilmiştim. Hemen başımı doğrultup koltuğa baktım.

Kız benim evime gelmiş?
Noldu ki bana?

Biraz güldü.
Gülüşü çok güzeldi.

"Şaşkın şaşkın bakma. Bayıldın, ben de başında durmak için geldim. Yanlış anlaşılma olmasın."

Derin bir oh çekip kafamı geri koydum yastığıma.
Evim çok dağınıktı ama şu an bunu düşünmek için çok geçti.

Kız sehpaya eğilip öğrenci kartımı eline aldı.

"Demek adın Ayla. Memnun oldum."

"Ben de ..-"

"Buğu. Dün söylediğimi sanıyorum."

"Kusura bakma. İsim hafızam pek iyi değildir."

"Sorun değil."

İnce parmaklarıyla kartı tekrar sehpaya koydu ve gözlerimin içine bakmaya başladı. Bir süre dayanabildim bu tacize ama daha sonra çekindiğim için gözlerimi kaçırdım.

Küt ve dalgalı saçları çok derli toplu olmasa da ona yakışmıştı. Minik burnu, koyu kestane gözleri. Bir de sürekli gülümsüyordu.
Tuhaf.

Kaç yaşındaydı acaba?
Sorarsam ayı gibi durur muydum ki?

O sırada başımın ağrısı yine tavan yapmıştı. Ufak bir iniltiyle elimi kafam götürdüm.

"İyi misin?"

"Bilmiyorum, sanırım."

Ayağa kalkmaya çalıştım ama biraz zordu, o yüzden oturmaya karar verdim.

"Sana da zahmet verdim, özür dilerim."

"Olur mu öyle şey.. aç mısın? Evde yemek var biraz getirebilirim istersen."

"Yok teşekkür ederim, ben bir şeyler atıştırırım şimdi."

"Buzdolabın pek öyle demiyor ama."

Kafamı öne eğdim. Bu kadar rahat olması biraz sinirlerime dokunmuştu açıkçası. Ama kabalık etmek istemiyordum.

"Sen bilirsin." diyerek gülümsemeye çalıştım.

Anında ayağa kalkıp "Hemen geliyorum." dedi.

Koridordan merdiveni inen adımlarının sesini yankılı bir biçimde işitebiliyordum.

sexual tension (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin