20 - final

5.5K 166 60
                                    

1,5 sene sonra

"Ya Buğu! Gülümsesene. "

Kameradan aptal aptal güldüğünü görebiliyordum nihayet. Dönüp yanağına küçük bir öpücük bıraktım ve kameraya geri döndüm.

Ve videoyu kaydetme kısmına basıp selfie çubuğundan telefonu çıkardım.

"İki saniye rahat duramıyorsun değil mi?"

"Öyle gülümsersen tabii rahat duramam. Her zaman öpesim gelir seni."

"Ya şapşal.." diyerek külahındaki dondurmayı hafifçe burnuma değdirdi.

Çok soğuktu. Yüzümü buruşturup hemen elimle burnumu sildim.
O ise kahkaha atıyordu.

"Yaramazlığı bırak da gel hadi şu kafeye gidelim."

Elini benimkine kenetledi. Ellerimizdeki alışveriş torbaları bacaklarımıza çarpa çarpa önümüzdeki kafeye gittik ve boş bir masaya oturduk.

O sırada Buğu'nun telefonu çaldı.

"Aa, annem arıyor görüntülü."

"Aç aç."

Kolunu bana attı ve beni kendine çekti.

"Kızlar!"

İkimiz aynı anda seslendik.

"Anneciğim!"

"Nasılsınız? İki gündür konuşamıyoruz."

Buğu sözü eline aldı.
"İyiyiz anne, oralar nasıl?"

"Normal kuzum, n'olsun. Bildiğin memleket havası. Kış tabi biraz soğuk. Asıl oralardan bahsedin."

"Bildiğin Brezilya havası be anneciğim n'olsun?"

Hep beraber gülüştük.

"Burası çok sıcak var ya.. yarın karnavallar başlayacak yılbaşı arifesi için. Her yerde müzikler var."

"Ya öyle mi? Kıskandım şimdi. Keşke ben de orada olabilsem."

Kafamı Buğu'nunkine yasladım.

"Ama anneciğim haksızlık etme, balayına seni alamazdık öyle değil mi?"

Şebnem anne kahkaha atmaya başladı.

"Öyle tabii kızım..."

"Olsun, tüm aileyle gelecek sene tekrar geliriz. Çok güzel buralar."

O sırada garson geldi ve bir şeyler dedi.

Buğu'ya fısıldayıp "Ben hallederim, sen konuş." dedim.
Şebnem anneyle Buğu konuşurken, garsona İngilizce olarak menüyü istediğim söyledim.

Onu beklerken etrafa bakındım.

Korona tüm dünyada atlatılmıştı. Ve artık bu kadar çok insanı maskesiz görmek biraz tuhaf geliyordu açıkçası. Hala alışamamıştım. Belki de zaman lazımdı.

Birkaç kilometre ötedeki sahilde batmakta olan güneşin son müziğiyle sularda dans eden insanları gördüm. Sonra Buğu'ya döndüm.

Narin parmaklarındaki minik taşlı yüzük ne güzel parıldıyordu öyle...

Sonra aklıma ona evlilik teklifi ettiğim gün geldi. Fazla da uzak sayılmazdı. Bir süre hayallere daldım.

Garsonun sesiyle tekrar hayata döndüm.

Menüyü alıp tuhaf isimli ama güzel görünen iki tatlıdan sipariş ettim.

Ah Tanrım, onu ilk gördüğüm an hiç böyle şeyler olabileceğini düşünmemiştim... Hala mucize gibiydi.

Ona bakarken birden gözgöze geldiğimizi fark ettim. Kafamı sallayıp kendime geldim.

"Ne zamandır sana bakıyorum?"

Kolumu masadan kaldıracakken dirseğim bir şeye çarpmıştı. Acıyan kısmı ovalarken tatlıların geldiğini ve güneşin batmış olduğunu gördüm.

"Yaklaşık 6 7 dakikadır."

"O kadar oldu mu ya?.."

Gülümseyip "Oldu." dedi ve hızlıca önüne döndü. Benim yanımda duran çatalı aldı ve pastamsı tatlıya batırdı.

"Aç bakalım ağzını."

Gözlerimi yumup dudaklarımı araladım. Ve çatalı dilimde hissedene kadar bekledim.

"Hmm... orman meyveli?"

Ben de onun çatalını alıp kendi tatlımdan ona uzattım.

"Dünyada tattığım en güzel şey olabilir.."

Duraksadı.

"Senden sonra tabii."

Son

Okumak isteyenlere yazardan son sözler:

Başından beri bu ikiliye aşığım. Ve biliyorum ki kimse böyle aniden bir final beklemiyordu. Ama kafamda çok tuhaf kurgular oluşmaya başladı ve devam edersem sonsuzluğa kadar bölüm atmak durumunda kalabilirdim.

Aniden ve romantik bir bitiş çok güzel oldu. Hem beklenmedik olması da çok güzeldi.

Açıkçası yazmayı çok özleyeceğim. Çünkü Buğu'nun tatlı - deli halleri hep anlatmayı en sevdiğim kısımlardı. Ayrıca Ayla'nın da biraz dominant gözüküp bazense minnoş oluşu.. şimdiden özledim.

Nolur bitirdim diye beni dövmeyin:)

Belki de başka kurguda, veya başka bir yerlerde görüşmek üzere Hoş kalın, Hoşça kalın efenim.

Yazarcık^^

sexual tension (gxg)Where stories live. Discover now