4

11.1K 283 42
                                    

Bilgisayardan haberlere bakıyordum.

Vaka sayıları açıklanmış.

Lanet virüs.. düşündükçe sinirleniyor, hayatımın en güzel zamanından giden yılları düşündükçe öfkeme biraz daha öfke katıyordum.

Üstüne kilo da almıştım. Radikal bir karar olarak online yoga ve zumbaya yazılmak geçen ay aldığım en güzel karardı sanırım.

Gün aşırı sigaram bitiyordu.

Aşağı inip bir paket almaya karar verdim.
Merdivenlerden inerken bir alt katta 14 numaralı kapıyı gördüm.
Duraksadım.

Alt komşuma bir şeyler isteyip istemediğini sormak büyük bir jest olacaktı.

Kapıyı tıklattım.

"Kim o?"

"Ben, Ayla."

Gözlerini ovuştururken kapı aralandı.

"Ah şey, rahatsız ettiysem üzgünüm."

Üstünde bir büstiyer ve belli belirsiz bir şort vardı. Onu rahatsız etmemek için pek süzmemeye çalıştım.

"Yok sorun değil." dedi uykulu bir sesle.

"Bir şeye ihtiyacın var mı diye soracaktım da. Tekele iniyorum."

Kafasını evin içine doğru çevirdi ve bir süre bakındı.

"Aslında naneli sakız çok iyi olur, tabi zahmet olmayacaksa."

"Ne zahmeti.. Ben hemen geliyorum o zaman."

"Gelince parasını veririm."

"Sorun yok, hallederiz."

Merdivenleri hızla inmeye devam ettim.

---

Elimde bir Winston soft ve paket sakızla geri dönmüştüm.

Kapıyı tam tıklatacaktım ki, minik bir aralığın bırakıldığını fark ettim. Ayakkabılarımı dışarıda çıkarıp kapıyı ayağımla iterek içeri girdim.

Evin içi çok ama çok sessizdi, bu da biraz ürpertici bir hava yaratıyordu. Hava kapalı olduğu için balkon kapısından gri bir atmosfer gözüküyor, ve buğulu camdan kırılan loş ışıklar odayı olabildiğince aydınlatmaya çalışıyordu.

Ses çıkarmamaya çalışarak giriş holünden içeri girdim. Bu ev benimkine nispeten oldukça büyüktü.

Buğu'nun evde olup olmadığı bile muallaktaydı o an. Seslenmeye çalıştığımda sesimin kısık ve detone bir şekilde çıktığını gördüm ve boğazımı temizledim.

"Buğu?"

Biraz öteden bir ses "Odadayım." dedi.
Ben de sesin geldiği yöne doğru ilerledim.

Tekli koltukta bağdaş kurmuş dondurma kabından bir kaşık alıyordu.

"Buyur otur."

Aslında planlarım arasında oturmak yoktu ama kabalık etmek istemediğimden dolayı, ve evde de yapacak daha önemli işlerim olmadığından dolayı oturmakta karar kıldım.

Naneli sakızı önündeki sehpaya koyup biraz daha uzaktaki tekli koltuğa oturdum.

Neredeyse karşı karşıyaydık ve ben iş mülakatına gelmiş gibi gerginlikle ve istifimi bozmamaya çalışarak oturuyordum.
Oysa o sanki evde başkası yokmuş gibiydi.

Dondurması bitene kadar hiçbir şey söylemedi, ben de suspus oturdum. Bir yandan pencereden dışarı bakıp gri bulutların belli belirsiz hareket etmesini izliyordum.

Nihayet koltuktan kalkıp kabı çöp kutusuna götürürken "Sanırım yine fırtına geliyor." dedi.

"Evet, sanırım."

"Genelde bu kadar gergin misindir?"

"Ah şey.." güler gibi yaptım. "Gergin değilim, sadece-"

"İçecek bir şeyler ister misin, su, soda, bira veya kola?"

Sözümün kesilmesinden hiç hoşlanmazdım. Ona doğru döndüm ve buzdolabını karıştırırken onu biraz seyrettim.

"Su varsa olur."

Tanımadığın biri varken hep böyle mi dolaşırsın?

Sanki iç çamaşırlarıyla dolaşıyor gibiydi. Açıkçası ne giydiği umrumda değildi. Ne haddimeydi ki karışmak?

Sadece biraz tuhaf geliyordu o kadar.

Su bardağını uzatmak için bana yaklaştığında büstiyerinin göğüs kısımlarının dantel olduğunu fark ettim.

"Teşekkür ederim."

"Rica ederim."

Tekrar eski koltuğuna geçip bağdaş kurdu. Elinde kola kutusu vardı.

"Ee, bu sıralar vizeler olmalı öyle değil mi?"

"Ah evet, vizeler. Benimkileri sorma, seninkiler nasıl gidiyor?"

Bir yudum aldı.

"Gitmiyor."

Gülüştük.

Dudağının kenarından akan bir damla kolayı ince bileğiyle sildi.

Fazlasıyla gergindim ama bunu yansıtmamaya çalışıyordum.
Bir şeylerden bahsetmeye karar verdim.

"2. Kattaki teyzeye hiç rastladın mı?"

"Şu sürekli kaşları çatık ve ayağında pembe terlikleri olandan mı bahsediyorsun?"

Güldüm. "Aynen ondan bahsediyorum."

Suyumdan küçük bir yudum alıp bardağı sehpaya koydum. Aslında susamamıştım da.

"Geçen gün onu Fahri amcayla gördüm. Parkta. "

Gözlerini kocaman açtı.

"O kadar kopmuşlardı ki, geçerken selam verdim iki kere duymadılar."

"Ne diyorsun."

"Bence flörtleşiyorlar. "

Buğu kafasını arkaya atıp bir süre bekledi.

"O huysuzla kim flörtleşir ki? "

"Pandemi dönemindeysenve yaşlıysan sen de flörtleşirsin. " dedim.

"Sanırım haklısın."

Yine gülüştük.

Aradaki gerginliği atmak için sürekli gülüyorduk.



sexual tension (gxg)Where stories live. Discover now