14

4.6K 190 12
                                    

Kalan 4 gün boyunca arasıra Buğu'ları ziyarete gittim.

Yüzünü görebilmek bile içimdeki özlemi alır olmuştu. Oysa ilk başta bunun da yetmeyeceğini düşünüyordum.

Nihayet 4 gün geçtiğinde Şebnem anneyle telefon numaralarımızı aldık.

Bir kere onunla sohbet ederken ağzımdan "anne" lafı kaçmıştı. Benim utandığımı görünce sırtımı sıvazlayıp sorun olmadığını söylemişti. Bu yüzden artık ona hitap ederken ne diyeceğim hakkında endişelenmeme gerek yoktu.

Üçümüz beraber asansöre bindik.
Sessizlik çökmüştü.
Ben buna genelde veda sessizliği derdim.

Vedalarda 2 seçenek vardı: ya susacaksın, ya da saçma sapan konuşmaya devam edeceksin.

Zaten bunun dışında bir şey yaşanmazdı da. Biz susmayı seçmiştik.

Şebnem anne şimdiden kızını özlüyor gibiydi.

Asansörden inip arabaya doğru ilerledik ve bavulunu bagaja koymasına yardım ettik.

Şebnem anne ilk önce Buğu'ya sarıldı.

"Kızlarım benim.. sizi çok özleyeceğim."

Daha sonra bana sarıldı.

"Kendinize iyi bakın, beni aramayı da unutmayın tamam mı?"

Buğu'yla aynı anda "Tamam." dedik. İlkokulda öğretmenini selamlayan küçük çocuklar gibiydik.

Şebnem anne sürücü kapısını açtı ve içeri bindi. Yan aynadan bize bakıp el salladı.
Motoru çalıştırdı, gaza bastı ve ilerledi.

Gözden kayboluncaya kadar ona el salladık.

Gitmişti.

Gitmesiyle beraber içime tuhaf bir özlem çökmüştü. Sanırım bu uzun süredir anne şevkatinden mahrum kalmadan dolayıydı.

"Onu şimdiden çok özledim."

Kafasını omzuma yasladı Buğu. Onu anlayabiliyordum.

"Ben de. Keşke biraz daha kalabilseydi."

Hava hafiften esiyordu.
Elime uzanıp parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdi.

"Hadi eve gidelim."

Gülümseyip cevap verdim.
"Peki."

Annesine bu kadar düşkün olduğunu bilmiyordum Buğu'nun. Her gün onun hakkında yeni şeyler öğreniyordum. Kendimi Cristof Kolomb gibi hissediyordum o zamanlarda.

Oysa her dokunuşu.. işte onlar bambaşkaydı. Amerika'yı tekrar keşfetmekti onlar. Her seferinde yeni tatlar bulmaktı. Her seferinde bambaşka hazlar almaktı.

Elimi sıkıca tutup beni peşinde götürmeye başladı. Asansöre bindik.

O 4'e, ben 5'e bastım.

5'i tuşladığımda elimi iyice sıktı. Ne demek istediğini anlıyordum.

4'e geldiğimizde asansör kapısına geçti.

"Hadi gidelim Ayla."

Yerimden kıpırdamıyordum.

Bir süre sonra asansör ötmeye başlamıştı uzun süredir kapısı açık olduğu için.

Asansörün içine girdi. Hala el eleydik.
"Neden gelmiyorsun?"

Cevabı gerçekten bilmiyordum. Sadece içgüdülerim onun evine gitmemi engelliyordu.

5. Kata geldiğimizde yine inmedik. Kapı bir süre sonra yine kapandı ve etraf simsiyah oldu.

"Seni korkutacak bir şey mi yaptım?"

"Hayır sadece.. sizin ev olmaz."

"Neden?"

Biraz düşündüm. Etraf kapkaranlık olsa da Buğu'nun bana sarıldığını hissedebiliyordum.

"Orası annenin havasını taşıyor. Ona ihanet etmek istemiyorum. Sanırım."

Burnunu boynuma sürttü.
"Bu kadar düşünceli olman.. beni çıldırtıyor biliyor musun?"

Sustum.

"Hadi o zaman eve gidelim."

Tuşa bastı ve kapı açıldı. Bir anda gözlerime hücum eden bu ışık başımın ufak bir süre dönmesine sebep olmuştu.

Anahtarı cebimden çıkardım ve kapıyı açtım. Hala elimi bırakmıyordu.

Ayakkabılarını çıkarıp önden geçmesini sağladım. Beni bekledi.

Beraber içeri girdik.
Her zamanki karmakarışık evim..

smut is coming maybe?
emin değilim.

sexual tension (gxg)Where stories live. Discover now