Bölüm 79

220 12 1
                                    

Bölüm 79

Bozaltının hâkim olduğu leyl'in ortasında bir sağa bir sola dönen Heyvbanû can sıkıntısından ve gündüz boyu uyumuş olmasının verdiği uykusuzluk hissinden mütevellit ne yapacağını bilemez hâldeydi, arada bir yatakta doğruluyor şöyle etrafta gözlerini gezdiriyor ardından yeniden yatıyor bazen zikir çekiyor bazen ezbere bir dua okuyor zamanın geçmesini bekliyordu, lâkin zaman sanki Heyvbanû ile inatlaşıyordu geçmek bilmiyordu bir türlü. Yine sessizce oflayarak yattığı yerden doğruldu genç kadın ve hemen önünde yattığı pencerenin perdesini aralayarak şöyle bir etrafta gözlerini gezdirdi, dışarının amusunu görünce sözcükler istemsizce dudaklarından firar etti.

Bu gece, bu gece,

Uykusuzum, kederliyim, deliyim.

Yüzümde uzak sevgilerin serin aydınlığı,

Durmayalım şehir şehir, yıldız yıldız karanlıkta,

Bu gece ölmemeliyim.

Yeniler beyazlığımı vakte ve ellerime,

Pürsilâh bakireler saygısızca soyunup.

İnsanlığım ağrır ta mağralarda,

Bu gece, bu gece,

Dönmüş üstüme cenup.

Artık büyümüyorum ama, haberin olsun,

Nasıl büyümüşüm evvelce?

Karşımda koca bir kâinat yürür gider,

Bir nefes sardı beni ateşten ve akıldan,

Bu gece.

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın yazmış olduğu şiirin ilk kısmı aslında tam da Heyvbanû'nun duygularına tercüman oluyordu.

Uykusuz, kederli ve deli...

Bir süre daha leylin hâkim olduğu keskin bozaltını izledikten sonra perdeyi sessizce kapatıp yatağına yattı, ani gelen tuvalet ihtiyacı ile yattığı yataktan doğrulup odadan ayrıldı. Etraftaki sessizlik bir yandan içini rahatlatıyordu bir yandan da içindeki korkuyu tetikliyordu; buna rağmen korkusuzca evin içinde ilerliyordu. Odaların kapılarını tek tek açıp kapattı, birinde Kezîzer ile çocuklarının yattığını, diğerinde Cejn'in yattığını gördü , diğer açtığı bir kapının da banyoya ait olduğunu keşfetti ve son olarak ihtiyacı olan yerin kapısını açmıştı. İşi biter bitmez sakince odasına geçerken karanlık yüzünden arada çarptığı eşyalardan çıkan sesler yüzünden ev halkının da uyanacağından korkmuştu, içinden gelen dürtü ile bulunduğu yerin lambasını yakmak için ellerini duvarlara sürterek anahtarı bulmaya çalıştı, bulduğunda ise en sevdiği oyuncağını kaybedip bulan bir çocuk gibi sevinçliydi. Anahtara basıp ortamı aydınlattığın da ise gözlerini kısmak ve kırpıştırmak zorunda kaldı, karanlığa alışan gözleri ışığın bir anda açılması ile kamaşmaya başlamış hatta bir ağrı girmişti. Bir süre gözlerini ışığa alıştırma çalışmaları yaptıktan sonra şöyle bir ortamı incelediğinde kare bir alanın içinde bulunduğunu gördü. Kare alanda iki koltuğun karşılıklı olarak konulduğunu ve pencereye olan kısma da tahtadan iç içe geçmiş iki sehpanın koyulduğunu gördü, yerde ise halının aksine kahverengi renkli halıflex vardı. Koltukların arasında mesafe kısaydı, pencerenin hemen yan tarafında dış kapısı vardı ve zaten Heyvbanû'nun kaldığı odanın duvarı ile de dış kapının duvarı birbirine benziyordu, Heyvbanû'nun kaldığı odaya ait duvar geniş kare ara holü birbirinden ayırıyordu, Heyvbanû'nun kaldığı odanın kapısına doğru olan geniş ikili koltuk üzerinde güllü bir örtü varken, diğer karşı tarafta da papatyalı bir örtü vardı bunun yanı sıra kapı ile koltuğun arasında da geniş bir mesafe vardı, üç kişi rahatlıkla yan yana yürüyebilirdi o alanda, bunun yanı sıra iki koltuğun arasındaki mesafeye ise yer sofrası kurulduğu vakit dört kişi rahatlıkla oturup yemek yiyebilecek geniş bir alan vardı.

HEYVBANÛ ( Töre Hikayesi ) TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now