10

9.1K 729 60
                                    

*Buğra'nın ağzından; yaklaşık dört ay öncesi*

İnşaat alanından alnımdaki teri silerek çıkıp, paketimden çıkardığım ucuz sigaramı dudaklarımın arasına konumlandırdım. Yerimde durup derin bir nefes çektikten sonra güneşe bakarak tüm dumanı dışarı salmıştım.

"Vay yakışıklı kardeşim" diye bu sıcakta omzuma kolunu atan dangalağa bakıp yüzüne tokat atarak yana doğru ittirdim.

"Uzaklaş lan, hava sıcak" dediğimde gülüp kumral saçlarını dağıtmış ve muzip bir ifadeyle yüzümü turlamıştı gözleri.

"Bugün de mi yolu uzatacaksın?" dediğinde gözlerimi devirerek ilerlemeye başladım. "Ya tamam tamam" demiş ve dibimde bitmişti hemen sonra.

"Artık açılma vaktin gelmedi mi?"

Söylediği cümleyle kafamı olumsuz anlamda sallamış ne ara bittiğini anlamadığım sigaramı yandaki çöp kutusuna iki parmağımla fırlatmıştım. Sıkıştırma çabalarına sinir oluyorken onu kırmamak adına sesimi fazla çıkarmıyordum.

"Kaç ay oldu lan? Yeter artık!" diye kulağımın dibinde civilediğinde kafasına hafifçe geçirmiştim bir tane. Evet susma çabam buraya kadardı galiba.

"Önce sen kendine bak"

"Aynı durumda değiliz"

Omuzlarını yukarı aşağı kaldırıp ellerini teslim olmuş gibi havaya kaldırdı.

"Aynen seninki hep dibinde, benimki ise pencerede" dememle yüzünü buruşturmuştu. "Dibinde olması daha zor ya, beni sevmediğine eminim, sense benim aksime, bir ihtimal kendini ona sevdirebilirsin" diyerek işaret parmağını kalbime bastırıp bastırıp çekti.

Bu çocuk cidden salaktı.

"Acıttı lan" diyerek elini ittirip ilerlemeye başladım tekrar sevdiğimin penceresine doğru.

"Buğra, abicim hadi yapalım bir şeyler, ben kavuşamadım sen kavuş bari!" diyerek ellerini iki yana açarak bağırdı.

"Kim kime kavuşamıyor?" diyerek soğuk bakışlarıyla bu tarafa gelen adama bakıp günün elli ikinci göz devirmesini yaşamıştım.

"Bizim salak inatla bir şeyler yapmamak için çabalıyor" diye kızararak konuşan Erdem'i umursamadan yürümeye devam ediyordum.

"Ee sanane" diyen Ümit ile onlara bakmadan kafamı sallamıştım. Haklıydı ona neydi ki canım?

"Bu yüzden evde kalacaksın Ümit" diye tartışmaya başlayan ikiliyi dinleye dinleye sevdiğimin penceresinin önüne gelmiştim bile.

Bu kısma geldiğimde özellikle adımlarımı yavaşlatıyor, gözlerimi ara ara onu görmek umuduyla pencereye çeviriyordum.

O beni ne kadar fark etmese de benim onu görmem yetiyordu. Daha fazlasında gözüm yoktu zaten. Her gün geçerken o güzel yüzünü göreyim, tatlı ve şaşkın bakışlarını sokakta gezdirişini izleyeyim yeterdi bana.

Çantamın kenarına bağladığım siyah şapkamı yüzümü kapatacak şekilde örttükten sonra onu izlemek için belirlediğim köşeye çekilip, çantamı yere fırlatarak pencereden çıkmasını beklemeye başladım.

Yaklaşık bir on dakika sonra, pencere aralanmış ve mavi kupasıyla birlikte siyah saçlı çocuk çıkmıştı ortaya. Dirseklerini pencerenin pervazına dayayarak, ellerini çenesinin altında kavuşturup oyun oynayan çocukları izlemeye başladı.

Buradan bile belli olan özlem dolu bakışlarına iç geçirerek baktım.

Onu hiç dışarıda gezerken görmemiştim ki duyduğuma göre de evden hiç çıkmıyordu. İlk gördüğüm andan beri her hareketini aklıma kazımış, rutinlerini ezberlemiştim bu nedenle. Tam iş çıkış saatine denk gelen pencere sefaları ise beni deli gibi mutlu etmişti, bu sayede onu bolca izleme fırsatım oluyordu sonuçta, nasıl mutlu olmazdım ki?

Ellerimi ceplerime atarak bir müddet daha onu izlemeyi sürdürdüm. Dışardan bakan biri bu yaptığıma sapıklık diyebilirdi pek tabii.

Ama lütfen kim sevdiğini izleme fırsatını geri teperdi ki?

Minik ellerini mavi kupasına sıkı sıkı sarıp bir yudum aldı ve tekrar aşağıyı izlemeye başladı. Bugün yüzüne anlamlandıramadığım bir mutluluk hakimdi ve bu durum bende ister istemez merak uyandırmıştı.

Aklımdan geçen bir sevdiği var mı sorusu içimi kemiriyordu her saniye. Evden dışarı çıkmamasını bazen sevmiyor değildim bu yüzden. Biri olsa ya o çıkardı dışarıya ya da sevdiği evine giderdi değil mi? Eh ikisine de şahit olmadığıma göre biraz rahat bir nefes alabilirdim galiba.

"Serenat mı yapsan acaba?" Diye dibimde biten kumral adama baktım. Çocuklarla top oynadığı için yanakları kızarmış nefesleri normalin iki katına çıkmıştı. Üzerindeki kirli tişört nemlenmişken dudaklarını yalayarak ona bakan soğuk yüzü görmemle ister istemez bir sırıtma oluşmuştu yüzümde.

Serefsizler, ikisi de birbirini sevmesine rağmen seslerini çıkaramıyor, boşu boşuna kendilerine zorluk yaşatıyorlardı.

"Ne gülüyorsun lan yapalım mı?"

Gözlerimi devirerek heyecanla konuşan bedeni es geçip yine pencereye çevirdim bakışlarımı. Hiç bir fırsatı kaçıramazdım, zaten günde en fazla on dakika görebiliyordum.

Siyah saçlarını karıştırarak son yudumunu da aldıktan sonra içeri giren çocuğun arkasından bakıp yarım bir gülümseme sundum ortaya.

Eve gidip bugün de onu görmenin mutluluğunu yaşayacaktım şimdi.

"Hayır, hadi ben gidiyorum görüşürüz" diyerek el sallayıp iki aşığı yalnız bırakma kararı aldım. Ne kadar karışmak istemesem de arada onları yalnız bırakıp birbirlerinin farkına varmalarını istiyordum.

Ah ulan ah keşke biz de birbirimizi sevseydik penceredeki bedenle. Çok bir şey de istemiyordum halbuki. Sadece biraz sevgi.

Yüzümdeki onu görmeden dolayı oluşan sırıtmayı silmeden evime doğru yürümeye başladım.

Salak arkadaşımın dediği gibi bir şeyler yapmanın vakti gelmişti artık.

İŞÇİ / GAY Where stories live. Discover now