4.9

12.5K 941 529
                                    

| Altan |

Pazartesi.
11.25

Apo
Altan

Tuhaf bir şeylerin döndüğünü anlamam için resmin tamamını görmeme gerek yoktu. Önüme çıkan küçük parçaları görmek bugünün normal bir gün olmayacağını daha anlamama yetmişti ama aptalca sayılabilecek bir iyimserlikle işaretleri görmeyi reddetmiştim. Kıyametin gelişi ayak seslerinden belliydi ama ben duymamayı seçmiştim ve şimdi son hızla o görmeyi, duymayı reddettiğim kıyamete doğru koşuyordum.

Müdür odasının önünde biriken kalabalığa eklenip telaşla düz suratlara baktım. Kalbimi saran uyuşma hissi her geçen saniye gövdeme yayılıyordu. Tam o anda odanın kapısı açıldı ve başından beri karşılaşmaktan korktuğum manzara ile burun buruna geldim.

Yüzlerinde belli belirsiz bir yol şeklinde uzanan kan izleri, gözlerindeki öldürücü bakışa eklendi ve o anda, gizli saklı yaşadığım küçük dünyanın çökmeye başladığını hissettim. Daha en başından çökeceğini biliyor olmama rağmen boğazımda beliren sızıyla baş edemiyordum.

Sabahtan beri tuhaf bakışlarla yüzümü inceleyen Apo'nun gözlerindeki belirsiz ifade şu an o kadar da belirsiz görünmüyordu. Beni fark ettiğinde tek adımla Tuna'nın önüne geçip kolumu kavrayarak yürümeye başladı. Peşinden savrularak ilerlerken gözlerim Tuna'nın düz ifadesinden ayrılmayı reddediyordu. Öfkeli görünmüyordu, aksine tamamen kendisi gibiydi. Soğukkanlı bakışları yavaşça yüzümü turlarken elleri pantolonunun ceplerindeydi. Uzun zaman sonra ilk kez eski Tuna'yla yüz yüze gelmişim gibi hissediyordum.

Öyle uyuşmuştum ki koridorun sonuna ulaştığımızı ancak aramıza duvar girdiğinde fark edebildim. Savrularak Apo'nun peşinden ilerlerken içinde bulunduğumuz durumu geç de olsa kavrayarak titredim. Bir şeyler olmuştu. Hayır, bir şeyler olmaya devam ediyordu ve her ne oluyorsa iyi sonuçlar doğurmayacaktı.

Okuldan çıkıp binanın arkasına yöneldiğimizde zar zor çıkarabildiğim kuru bir sesle "Ne oldu?" diye sordum. Aldığım cevap hırsa bürünmüş bir soluktu.

Ancak binanın arkasına ulaşıp kolumu sertçe savurarak bıraktığında yüzüme baktı. Her gün el şakalarına maruz kaldığım gevşek Apo değildi karşımdaki. Tuna'yla girdiği büyük kavgalardan sonra bile bana böyle baktığına şahit olmamıştım.

"Melih ne yediğin bokları duysa ne olur biliyor musun?"

Buz gibi bir his göğsümden uzuvlarıma doğru dağılırken boş boş Apo'nun gözlerine baktım. Er ya da geç yakalanacağımı biliyor olmama rağmen bu bakışlara hazırlıklı değildim. Böyle bir suçluluk hissine insan kendini nasıl hazırlayabilirdi?

"Ne oldu? Küçük sırrını fark etmiş olmam şaşırttı mı seni?" Dişlerinin arasından sızan her kelime vücudumu ele geçiren soğuğu güçlendiriyordu. Yakalanacağımı biliyordum, hatta öğrendikleri takdirde verecekleri tepkiyi bile hayal etmiştim. Ama ne söyleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Bu yüzden, o sorularını art arda sıralarken boş boş yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. "Odanın duvarında yazanları gördüğümde anlamayacağımı mı sandın? Yıllarca Tuna'nın evine girip çıkmış insanım ben."

Bir şeyler söylemek için ağzımı araladıysam da hiçbir şey söyleyemeden dudaklarımı tekrar birleştirdim.

"Bakma lan bana şöyle! Hadi diyelim o kadar salağım, duvar yazılarından bir sikim çakmadım. Kolundaki saati Tuna'nın bileğinde görünce fark etmeyeceğimi mi düşündün?"

Çoğu zaman başıma gelebilecek tüm kötü senaryoları düşünürdüm. Ama nedense bu kez bahsettiği ihtimali aklımdan bile geçirmemiştim.

Çatallı bir sesle "Neden kavga ettiniz?" Diye fısıldadığımda öfkeyle parlayan gözlerini iyice açarak "Ebenin amından dolayı gerizekalı!" diye kükredi.

Olduğum yerde sıçradığımı fark ettiği anda sesini biraz alçaltarak "Ulan sen Tuna'ya nasıl güvenirsin?" Diye devam etti. "Oğlum beni siktir et, belli ki ben dış kapının mandalıyım. Melih'e nasıl yaparsın lan bunu?"

Gözlerim yanıyordu, vücudum taş gibiydi. Olduğum yerde dibe doğru batıyormuşum gibi geliyordu, oysa hala yeryüzündeydim.

"Her şeyi geçtim nasıl bu kadar saf olabilirsin abi? Önünde canlı örnek var lan, Melih var önünde!"

Neyi kast ettiğini anladığımda yutkunamadım. Yaşadıklarımızı düşününce bu ihtimale inanmak zor geliyordu. Daha doğrusu inanmak istemiyordum.

"Öyle değil Apo, biliyorum inanmayacaksın ama-"

"Aptal mısın lan sen?" Sesi yanımızda yükselen duvara çarpıp tekrar kulağıma dolduğunda ne söylersem söyleyeyim durumu gözüne daha masum gösteremeyeceğimi fark ederek susmayı seçtim. "Beni gerçekten seviyor falan demeyeceksin herhalde? Bu kadar salak olduğunu düşünmek istemiyorum amına koyayım!"

"Melih'e söyleyecek misin?"

"Aptal aptal konuşma. Söylersem gider Tuna'ya bulaşır. Bir daha o kaosa katlanamam."

"Ne yapacaksın o zaman?"

"Tuna senden uzak duracak sen de şerefsizlik yapmayıp bu konuyu kapatacaksın."

Tuna'nın benden uzak duracağına gerçekten inanıyor gibi bir hali vardı. Ama Tuna'nın sevdiği şeyler konusunda ne kadar ısrarcı olabileceğini bilmiyordu. Buna rağmen içime ektiği şüphe tohumunun usul usul yeşerdiğini hissedebiliyordum. Düşününce, ben Tuna hakkında ne biliyordum ki? Bana ne söylediyse ona inanmıştım.

Elleri saçlarıyla buluşup hırsla başını kavradığında bir yandan da "Nasıl bu kadar kolay oltaya gelebilirsin abi? Beynimi sikeyim, düşünüyorum işin içinden çıkamıyorum." diye homurdanıyordu.

Onun gözünden baktığımda durumun savunulacak bir tarafını göremiyordum. Aynı şekilde kendi açımdan baktığımda öfkesi beni suçlu hissettirmekten ziyade kalbimi ağrıtıyordu. Çünkü ne söylersem söyleyeyim ona saçma ve sahte görünecekti, ama değildi.

İlk şok usul usul yerini durgunluğa bıraktığında biraz önce düşünmeyi akıl edemediğim soruların varlığıyla sarsıldım. Tuna senden uzak duracak derken hiç tereddüt etmemişti. Aralarında nasıl bir diyalog geçmişse bana bunun güvencesini verirken tereddüt etmiyordu.

Korkuyla karışık bir kayıp hissiyle "Tuna'ya ne söyledin?" diye kekeledim. Zaten öfkeyle kararmış gözlerinden ateş çıkararak tekrar yüzüme baktı. Bana doğru attığı yavaş adımları destekler gibi kısık sesle "Daha fazla bizimle uğraşmaya devam ederse otelin önünde herifin birini öptüğünü bütün okulun öğreneceğini söyledim." dedi.

Zihnimde beliren ilk ifade dudaklarımda can buldu ve kuru bir fısıltıyla "Kimsenin buna inanmayacağını o da biliyor." dedim. Bu, onun benden uzak durması için yeterli bir sebep değil, diye devam etmek istesem de Apo'nun yıkıcı bakışları buna engel oldu.

Öfkeli gülümsemesi yüzüne yayılırken "Gözünde hiçbir sikten anlamayan bir salağız belli ki" diye söylendi. "ama gerçek hayatta elimizde fotoğraf olduğunu söyleyecek kadar kafam çalışıyor, çok şükür."

Vücudumdaki tüm kan çekilirken ruhsuz bir şekilde Apo'nun yüzüne baktım.

____
v

strawberries&cigarettesWhere stories live. Discover now