8.0

10.7K 801 216
                                    

| Tuna |

Cuma.
23.28

İnsan bir kere oturana kadar ayaklarının yürümekten nasıl yara bere içinde kaldığını fark edemiyordu. Ben de kollarımı sağa sola çarpıp etrafı dağıtarak yürürken kendimde açtığım yaraları görmemiştim. Sadece başkalarını hedef aldığımı zannederek içimi rahatlatmıştım. Ama gördüğüm manzara tam aksini söylüyordu. Kime bıçak savursam bir kesik de kendime açmıştım.

Eskiden kendimi savunurken şimdi ona bile enerji bulamıyordum. Önceden mantıklı görünen hiçbir şey artık öyle görünmüyordu. Kendimi herkesin bana ihanet edeceğine öyle güzel inandırmıştım ki gerçekten bana değer veren insanları da yumruğumun içinde ezdiğim aklıma bile gelmemişti.

Gerçeklerin kötü bir özelliği vardı; bir tanesi yüzüne şamarı indirince hepsi arkasından geliyordu.

Ayaklarımı sürüyerek tanıdık binaya doğru yöneldiğimde saatlerdir yürümekten bacaklarım sızlıyordu. Ne kadar istesem de duramamıştım; boktan herifin teki olduğum gerçeği bir türlü peşimi bırakmamıştı.

Sensörlü ışık bir çıt sesiyle yandığında apartmanın önünde oturan iki bedeni görerek duraksadım. Aynı şekilde öne eğilmiş, bacaklarının arasından zemine bakıyorlardı. Yere yığılmış iki boş çuvaldan farkları yoktu.

Işıkla birlikte gözleri anında yerden ayrılıp bana döndü. Sıçrayarak ayağa dikildiklerinde hala boş boş yüzlerine bakıyordum.

Apo derin bir soluk alıp "Ulan." diye inlerken Altan bana doğru adımlayarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Suratıma geçirdiği tokat öyle beklenmedikti ki başımın arkaya savrulmasına engel olamadım.

Sinirle "Orospu çocuğu!" diye bağırırken gözleri sırılsıklamdı. Apo arkadan sarılıp vücudunu benden uzaklaştırırken bile küfürler savurarak havayı dövmeye devam etti. Ani bir hamleyle Apo'yu itip kollarından kurtulduktan sonra aynı hırsla bana doğru koşmaya başladı.

"Vicdansız puşt!" diye bağırarak üstüme atladığı an beline sıkıca sarılıp yürümeye başladım. Debelenerek kurtulmaya çalıştıkça daha sıkı sarılıyordum. Binadan yeterince uzaklaştığımıza ikna olunca kollarımı gevşetip zıplayarak yere basmasına izin verdim. Hala sakinleşmemişti. Vücuduma art arda indirdiği yumruklarını avuçlayana kadar vurmayı bırakmadı.

"Altan!" diye bağırarak araya girmeye çalıştım ama duymuyordu bile. Ellerini bırakıp suratını kavradım. Hırsla dudaklarımı onunkilere bastırdığımda o yoğun öfkesi aralandı. Kıvranmayı bırakıp öpmeme izin verdi.

Geri çekildiğimde ellerimi iterek geri adımladı. Gözlerindeki kırgın bakış yüzüme attığı tokattan daha fazla sızlatıyordu.

Parmağını bana doğru kaldırıp ağzını açtı ama hiçbir şey söylemedi. Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini hırsla kurulayıp aynı kırgın bakışla yüzüme baktı.

Bana sırtını dönmeden önce çatlak bir sesle "Boşver." diye fısıldadığını duydum. Küfürleri, tokadı, hakaretleri bile dudaklarından sızan bu kırık fısıltı kadar canımı yakmamıştı.

Arkasına bakmadan yürümeye devam ederken yüzünü bir kez daha kurulayıp montunun iç cebinden bir şey çıkardı. Ancak dudaklarının arasına bir dal yerleştirip ateşleyince ne çıkardığını görebildim. Derin bir soluk alıp ciğerlerini zehirle doldurduktan sonra başını arkaya atıp dumanı havaya üfledi. Çilekli sakız kokan dudaklarını benim yüzümden sigara dumanına buladığını görmek istemiyordum, ama gözlerimi üzerinden çekemiyordum.

"Saatlerdir seni arıyoruz." Arkamdan yükselen tereddüt dolu sesle karıncalanan yüzümü ovuşturup soluğumu dışarı saldım. "Çok korktu, o yüzden bu kadar tepki gösterdi."

Neyi, neden yaptığını çok iyi biliyordum. Bu histerik halinin tek sorumlusunun ben olduğumu da biliyordum. Bilmediğim şey; ışığından uzak duramıyorken onu kendimden nasıl koruyacağımdı.

"Sana yardım etmek için kendini paralıyor. Neden kabul etmiyorsun?"

Gözlerim tekrar benden ağır adımlarla uzaklaşan Altan'a kayarken "Sen neden geldin?" diye sordum.

Sıkıntılı bir solukla şişen göğsü yavaşça indi.

"Hiç sorma, benim de bir sikim bildiğim yok."

"Bugün sana değer veren insanları üstüne basmayı seversin dedin ya," gözlerim yüzünde kısa bir tur attı. Özellikle karanlıkta bile çok net görebildiğim yara izine baktım. Çok az şey için böyle pişmanlık hissediyordum. "Haklısın, ben sadece ezmeyi biliyorum."

Ellerini saçlarının arasına daldırıp hırsla karıştırırken "Günahsız olduğunu falan söylemeyeceğim Tuna," diye inledi. "Çünkü, bile isteye kötülük yaptığına defalarca şahit oldum. Ama gösterdiğin kadar güçlü olmadığını da biliyorum. Oklarını bana çevirene kadar yanında kalmamın sebebi de buydu. İsteyince insanı alıp yerin dibinden zirveye çıkarıyorsun. Altan'ın da seni bu yüzden sevdiğini tahmin edebiliyorum."

Kaçamak bir bakış atıp gözlerini yine başka yöne çevirirken "Asıl sıkıntı o zirveden alıp tekrar yerin dibine soktuğunda başlıyor." diye devam etti.

Bakışlarım tekrar ağır adımlarla bizden uzaklaşan Altan'a kaydı. Arkasına bakmıyordu, arkasında olup olmadığımı umursamıyordu. En acımasız oyunlarımdan sonra bile bana sırtını dönmemişti. Şimdi ise uzaklaşmak için tereddüt etmiyordu.

"Her hatanda sana sonsuz kredi veren adamın arkasından bakmak koyuyor, değil mi?" Uzaklaşan bedeni kalbimde ağır bir sızıyla izlerken başımı salladım. Yutkunamıyordum.

"Ben de senin olduğun yerdeydim Tuna. Eğer içinden çıkmak yerine o çamurda debelenmeye devam edersen baktığın tek şey Altan'ın sırtı olacak." Kararsız adımlarla aramızdaki mesafeyi kapatıp titreyen elini omzuma bastırdı. Omzuma baskı uygulayan elini engel olamadığım bir şaşkınlıkla izledim.

Soluğunu sessizce dışarı salıp elini serbest bırakarak aşağı düşmesine izin verirken yüzüme bakamadı. Sessiz adımlarla Altan'ın peşine düştüğünde saf bir merakla "Bana niye iyi davranıyorsun?" diye fısıldadım.

Bana dönüp geri geri yürürken buruk bir şekilde gülümsedi. Gözleri dudaklarıyla birlikte kıvrılıp kısıldığında "Ben sana hiçbir zaman kötü davranmadım ki." dedi. "Sadece kendimi savundum."

Haklı olduğunu bilmenin yarattığı yumruyla savaşıyordum. Apo'nun affedemediğim tek özelliği buydu. Tüm zaaflarını onu indirmek için kullanmama rağmen o, ona gösterdiğim yaraları kaşımamıştı.

Dudaklarım "Özür dilerim." diye kıpırdandığında o çaresiz sesin bana ait olduğundan bir an için emin olamadım.

Islak gözlerini hızla silip kaskatı bir suratla yüzüme baktı.

"Önemli değil diyeceğim, ama önemli abi." arkaya doğru yürümeye devam ederken gözleri benden ayrılmadı. Bir şey daha söylemek istediğini ama kendisiyle savaştığını görebiliyordum. Bana sırtını dönmeden hemen önce direnmekten vazgeçip kuru bir sesle "Sadece," diye başladı. Ama devamını ancak yüzünü çevirip karanlığa gizlendikten sonra getirdi.

"Canın sağolsun."

_______

VİCDANSIZLAAAAAAAĞĞĞRR
İNSAFSIZLAAAAAĞĞĞRR
ACIMASIZ KÖPEKLEEEĞĞRR
BIIIKTIIIIĞĞĞĞM
BENİ BURDAN ALIIIIIIN
YETEEEEEEEER
AQ YERİNDE HUZURLU BİR GÜN GEÇMEYECEK Mİİİİİİİ
YETEEEEEEEEEEEER

strawberries&cigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin