8.4

9.9K 707 52
                                    

| Altan |

Pazar.
16.34

Uzun zaman sonra ilk kez karanlığın sonunda ufacık da olsa bir ışık görebiliyordum ve o ışığa doğru yürürken içim içime sığmıyordu. Umutlu olmak istiyordum, ama Tuna'dan gelebilecek ters bir tepkinin korkusu beslemek istediğim umut kıvılcıma dönüşmeden sönüyordu.

"Kaç gibi gelirim demişti?"

Gözlerim kafenin geniş camından sokağı turlarken "Konum attığımda otelden çıkıyorum, yazmıştı." dedim. Sokağın köşesinde beliren beyaz araç ağır ağır ilerleyip tam kafenin önünde durduğunda oturduğum yerde dikleşerek arabanın içini görmeye çalıştım. Otuzlarında bir adam aynı arabadan inip montunu üzerine geçirdiğinde "Bu galiba." diye kıpırdandım.

Uyarımı aldığı anda cama doğru eğilen Apo adamı baştan aşağı süzüp "Oha lan," Diye fısıldadı. "Tuna'nın bir alt modeli gibi."

Gerçekten sarı saçlarından dik duruşuna kadar birçok açıdan Tuna'yı andırıyordu. Ama yine de Tuna değildi.

"Adı Tuğrul muydu?" Bizim kadar istekli görünmese de konuyla ilgilenmeye çalışan Melih'e bakıp başımı salladım.

İçeri girip gözlerini mekanda dolaştırdığında oturduğum yerde dikleşerek elimi salladım. Gülümsemedi, hatta suratındaki gergin ifadeyi yumuşatacak hiçbir şey yapmadı. Zaten dün gece konuştuklarımızdan sonra sıcak bir tanışma anı beklemiyordum.

Sıkıntılı bir tavırla oturduğumuz masaya yaklaşırken gözleri Apo ve Melih üzerinde dolaştı.

Boş sandalyeye yerleşmeden önce bir kez daha bana bakıp "Altan?" diye doğruladı. Başımı sallayarak ayağa kalkıp elini sıktım.

Karşıma oturduğunda arkasına yaslanıp çarpık bir ifadeyle gözlerimi süzdü. Sessizlik uzadıkça eğilip bükülerek şekil değiştiriyordu ama kimse ağzını açıp bir şey söyleyemiyordu.

Melih'in kuru öksürüğüyle gözlerimi Tuğrul'dan ayırıp ellerime diktim.

"Tuna'nın nerde olduğunu biliyor musunuz?" Umutsuzca başımı salladım. Sıkıntıyla elini yüzüne çıkarıp gözlerini ovuşturdu. Tuna'nın dilinden dinlediğim adam bundan çok daha azıydı; daha duygusuz, daha boş, daha gamsızdı. Ama şu an karşımda oturan adamın hiç de duygusuz ve gamsız olmadığını görebiliyordum.

Elleri yüzünden kayıp kucağına düştüğünde kan oturmuş gözlerini suçlu gibi kaçırdı.

"İyi misin abi?"

Ela gözleri Apo'yu bulurken soluğunu usul usul dışarı saldı.

Kuru bir sesle "Değilim." diye fısıldadığında gözlerim sulandı. Çünkü onun da ağlamak üzere olduğunu görebiliyordum. Bir insanla aynı dertten yorulmanın ne demek olduğunu o gözlere bakarken daha iyi anlıyordum.

Derin, titrek bir nefes alıp "Bazı şeyleri ne kadar uğraşsan da değiştiremiyorsun." diye devam ederken gözlerini ellerinden ayırmadı. "Bozulduğu yerde kalıyor."

Umut ararken daha fazla umutsuzlukla karşılaşmanın şokuyla sersemlemiştim. İçimde kalan son enerji de usul usul dışarı akıyordu. Yığılır gibi arkama yaslanıp boş boş etrafa bakındım.

Melih'in eli omzumu kavrayıp sertçe sıktığında aynı kuvvetle eline yapıştım. Bir yere tutunmazsam kayacakmışım gibi hissediyordum.

strawberries&cigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin