5.1

11.6K 924 208
                                    

| Altan |

Perşembe.
10.23

Birbirine eklediğim adımlar uzayıp gergin bir yol oluştururken gözlerim hızla koridorda dolaştı. Bazı şeyleri durdurmak mümkün olmuyordu ve beni bekleyen yüzleşme de, gecikmiş olsada, engellenemezdi. Buz kesmiş ellerimi ağır kapıya yaslayıp ittiğimde spor salonunun serin havası ciğerlerime doldu.

Beklemeden salonun köşesindeki sandalyede oturmuş, sınıf defterini imzalayan kadına doğru seğirttim. Gürültüyle seken toplar, öğrencilerin uğultusuna eşlik ederken bir iki kişinin beni izlediğini hissedebiliyordum fakat dönüp göz teması kuramayacak kadar korkaktım.

Titreyen sesim kulaklarıma "İyi dersler hocam," diye çalındığı an kadın da başını defterden kaldırıp bana baktı. Gerginlikten kaskatı bir halde boş bir ifadeyle yüzüne bakıyordum. Sonunda konuşmayacağımı fark ederek "Söyle Altan." diye homurdandığında engel olamadığım bir irkilmeyle sıçradım.

"Tuna-" günlerdir sesli telaffuz etmediğim isim dilimde acı bir tat bırakmıştı. Daha fazla kekelersem kendimi ele vereceğimi fark ederek çabucak "Müdür yardımcısı Tuna Erdem'i odasında bekliyor." diye devam ettim.

Sorgulayan bakışlar bir süre yüzümde dolaştı ve ardından uğraşmak istemiyormuş gibi tekrar deftere döndü.

"İyi, söyle gitsin."

Yutkunamadığım korku boynumdan omuzlarıma doğru yayıldı. Kendisi söylemek yerine beni aracı olarak kullanacağını hesaba katmamıştım. Sadece benim kulaklarıma dolan bir fısıltı şimdi değilse ne zaman, diye sorduğunda topuğumun üzerinde döndüm.

Oradaydı. Sanki hiç gitmemiş, ortadan kaybolmamış gibi rahat bir duruşla ayağını futbol topuna dayamış beni izliyordu. Sabah da aynı rahat, yabancı duruşla bakışlarını yüzüme çevirmiş ve devam etmişti. Ben ise hala günler önce bıraktığı yerdeydim.

Cesur sayılamayacak ama kesintisiz adımlarla yanına yürürken gözlerimi yüzünden ayırmamaya çalıştım. Bu kaygısız yüz gerçek miydi, yoksa maske miydi?

Yeterince yaklaştığıma karar verdiğimde aramızda hala hatrı sayılır bir mesafe olduğunu hissedebiliyordum. Adımlarla aşılamayacak bir mesafeydi.

"Müdür yardımcısı seni çağırıyor."

Dudakları alaycı bir gülümsemeyle kıvrılırken kaşları havalandı.

"Öyle mi?"

Sert bir hareketle başımı salladığımda iyice sırıtarak ayağındaki topu pasladı.

"Gidelim bakalım." derken sesindeki alaylı tonu saklamak için uğraşmadı bile. Önüne geçip bakışlarının ağırlığı omuzlarıma baskı yaparken yürümeye başladım. Onunla birlikte arkadaşlarının da beni dikizlediğini hissedebiliyordum. Ama şu an aklımı kurcalayan düşünce bu değildi. Ne söyleceğimi günlerdir kafamda tartmıştım, fakat yüz yüze geldiğimiz andan beri söyleyeceğim hiçbir cümlenin beni kurtarmaya yetmeyeceğinden şüpheleniyordum.

Diğerlerinin görüş açısından çıktığımız anda alt kata, soyunma odalarına inen basamaklara doğru seğirttim. Alaylı bir nefes sesi tedirginliğimi ikiye katlarken arkama bakmamak için direndim. Konuşmak zorundaydık, söyleyemediğim her sözcük içimde çamurlaşıyordu.

Odaya girdiğimde devam ederek duvara kadar ilerledim. Arkamdan içeri girip kapıyı yuvasına sertçe oturttuğunda derin bir nefes alarak sırtımı duvara döndüm. Onunla konuşmak hiçbir zaman kolay olmamıştı, fakat ilk kez cümleler boğazıma düğümleniyordu.

strawberries&cigarettesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin