jealousy jealousy

1K 109 373
                                    

Tam dört hafta.

Tamı tamına dört haftadır, Harry ve sevgili öğretmeni Bay Tomlinson okuldan sonraları, haftasonları, ve eh bazen okulda görüşüyor, kelimenin tam anlamıyla tavşanlar gibi düzüşüyorlardı.

Harry aralarında doğru dürüst bir konuşma geçtiğini hatırlayamıyordu. Telefonu konumlar, ve randevu saatleriyle doluydu. Ancak, bu randevular romantizmden çok uzaktı. Bu işe girerken, Bay Tomlinson onu uyarmıştı; Ondan sevgi, aşk, ya da o tarz bir şey beklememesi gerektiğini açıkça dile getirmiş, Harry'e pişman olacağını söylemişti. Ona emin olup olmadığını bile sormuştu.

Yanlış anlaşılmasın, Harry onunla olmaktan mutluydu. Bunun hayalini yıllardır kuruyordu, ve sonunda Louis Tomlinson onu fark etmişti. Fakat Harry, Louis'nin de ona aşık olabileceğini düşünmüştü. Öğretmeni onu kesin bir dille uyarsa dahi, Harry umut etmeyi sürdürmüştü.

Şimdi ise, o umut kırıntıları dev bir makine tarafından çekiliyor gibiydi. Yavaş yavaş solup gidiyor,  Harry'i yapayalnız bırakıyorlardı. Tamam, Harry bir ay gibi bir sürede her şeyin değişmesini zaten beklemiyordu, ama yine de ufak tefek bir şeyler olamaz mıydı? Mesela en azından birbirlerini tanıyabilirlerdi. Harry, Bay Tomlinson'ın hayatını ciddi anlamda merak ediyordu. Mesela en sevdiği film neydi? Ailesi nasıl biriydi? Ya da dövmelerinin özel birer anlamı var mıydı? Harry onun hakkındaki her şeyi bilmek istiyordu.

"Hey, pudingini yiyecek misin?" Niall kendi pudinginin boş kutusunu tepsiye bırakırken, meraklı gözlerle Harry'e baktı. Harry kafasını iki yana sallayarak, muzlu pudingi Niall'ın önüne bıraktı. Niall ona bir öpücük atıp, pudingi jelatinini açıp, iştahla yemeye başladı. Harry ister istemez onun bu haline gülmüştü.

"Ee, Bay T ile işler nasıl gidiyor?" Diye sordu sarışın olan ağzındakileri yuttuğunda. Harry bir iç çekip, gözlerini yemekhanede nöbetçi olan öğretmenine çevirdi. Soğuklar yavaş yavaş kendini göstermeye başladığından, dar kesim gömleğinin üzerine siyah blazer bir ceket giymiş şekilde, elindeki kahvesini yudumlayarak, kalorifere yaslanmış, etrafı izliyordu. Üzerindeki kıyafetlere rağmen, kıvrımları net bir şekilde görülebiliyordu, ve Harry ona tekrar tekrar hayran oluyordu.

"Gizemli, tutkulu, ve daha tutkulu." Diye mırıldandı Harry. Yaşadığı son dört hafta şöyle bir gözünün önünden geçmişti. Otel odalarında gizli randevular, çarşafların arasındaki ateşli dakikalar, geceleri, Harry'nin ailesi evde yokken yapılan küçük ziyaretler, küçük edepsiz oyuncaklar... Harry bunları yeniden düşününce bile uzvunun hareketlendiğini hissediyordu. Onunla yakınlaşmadan önce, bir seks tanrısı ile birlikte olacağını bilmiyordu açıkçası.

"Ama senin suratın asık, çünkü?" Diye sordu bu sefer Niall. Artık pudingi bitmiş, önündeki tepsiyi kenara iterek masaya yaslanmıştı.

"Beni görmezden geliyor." Harry sonunda bakışlarını öğretmeninden çekip, dikkatle onu dinleyen arkadaşına döndü. Niall ise kaşlarını kaldırmış, ve kafası karışmış bir halde konuştu.

"Yani, görmezden gelmesi normal değil mi? Sonuçta gizli bir ilişki yaşıyorsunuz, kelebeğim." (Y/N: Niall, Harry'e kelebeğim diye seslenmezse ölüyomuşum)  Harry derin bir nefes alarak, tıpkı Niall gibi kollarını masaya dayadı, fakat o başını da ellerine yaslamayı tercih etmişti.

"Öyle değil, Ni. Ben ondan bahsetmiyorum. Yani, şu an insanların arasında beni görmezden gelmesi normal tamam mı? Ama biz seviştikten hemen sonra yok olması, ya da cinsellik içermeyen herhangi bir konu hakkında konuşmayı reddetmesi değil. Normal bir konu açtığımda, ya da mesaj attığım konunun birden kapanmasını sağlıyor. Yani, beni seks haricinde tamamen görmezden geliyor."

if walls could talk | larryWhere stories live. Discover now