i don't think i can get over this without you

1K 103 72
                                    

Bir önceki bölümü okumayo unutmayın, gözünüzden kaçmasın ehe.

☆☆☆

Louis Harry'nin mesajı gördüğünü fark ettiğinde, oturduğu koltukta dikleşerek ekrana bakmaya devam etti. Berbat haldeydi, ve kendine itiraf etmekte her ne kadar zorlansa da, tek istediği hemen şimdi Harry'nin varlığını yanında hissetmekti.

Bu onu o kadar tuhaf hissettiriyordu ki, anlatamazdı. Hayatı boyunca aşktan, sevgiden, ve ona benzer tüm bu şeylerden uzak durmak için elinden geleni yapmıştı. Merakını içine gömmüş, kalbinin mezarını herkesten saklamıştı. Belki de Liam ve Zayn haricinde, hayatında aşka dair en ufak güzel bir tecrübesi yoktu. Bu zamana kadar aşkın iyi bir yönünü görmemişti. Ancak şimdi, Harry kalbinin o sakladığı mezarını bulmuş, çıplak elleriyle toprağı hırsla kazımış, ve Louis'nin kalbini yeniden gün yüzüne çıkarmıştı. Bu ister istemez Louis'yi korkutsa da, artık bazı şeyler için geç kaldığını biliyordu. Vücudunuza zaten giriş yapmış bir virüs için önlem almanızın bir anlamı yoktu.

Louis dakikalar boyunca yorgun, kızarmış, ve altlarında mor halkalar oluşmuş gözlerini telefon ekranından çekmedi. Aradan uzun bir süre geçmesine rağmen, yanıt bekliyordu. Aslında onu aramayı da düşünmüştü, fakat müsait olmadığı bir ortamda ise onu zor duruma düşürmek istemezdi. Bu yüzden sadece beklemeye devam edecekti.

Öte yandan, Harry mesajı gördüğünden beri ne yapacağını bilemez bir şekilde öylece oturuyordu. Louis'nin ona haftalar sonra mesaj atmasına, ondan haber alabildiğine tabii ki sevinmişti. Fakat, attığı mesaj biraz canını sıkmıştı. İnkar edemezdi.

Louis her zaman ki gibi, hiçbir şey olmamışçasına ona konum gönderip, ona ihtiyacı olduğunu söylemişti. Sevgili öğretmeninin şu ana kadar ona karşı duyduğu her 'ihtiyaç' cinsel anlamda olduğundan, Harry tabii ki de yine o anlamda yazdığını düşünmüştü. Başka türlüsünü nasıl düşünebilirdi ki? İşte tam da bu yüzden cevap verip, vermemek konusunda zorlanıyordu.

"Harry, oynamıyorsan bana yardım edebilir misin? Garajdan birkaç kutu getireceğim." Toby mutfaktan çıkıp, salonun girişinde durmuştu. Harry usulca kafasını sallayıp, dış kapıya yönelen uzun boylu çocuğun peşinden gitmek için ayaklandı. Shawn ve Niall hala oyunlarını oynamaya devam ediyorlardı. Harry'nin kalktığını fark edemeyecek kadar hararetli bir karşılaşma içerisindeydiler.

Kıvırcık saçlı oğlan, kazağının üzerine geçirdiği ceketine iyice sarınıp, Toby'nin peşinden garaja doğru adımladı. Kendisi evde olmasa da, Bayan Mendes'in arabası garajdaki yerini koruyordu. İki arabanın sığabileceği büyüklükteki garajın dört bir yanı eski, ya da evde yer kaplayan eşyalarla doluydu.

Harry gri arabaya yaslanırken, Toby eşyaları karıştırmaya başlamıştı.

"Üniversiteye gitmeden önce birkaç eşyayı buraya bırakmıştım da, onları arıyorum." Diye açıkladı Harry'e. Harry anladığını belirtircesine mırıldandı, fakat açık konuşmak gerekirse umrunda değildi. Kendisi hala edebiyat öğretmeninin mesajını düşünmekle meşguldü. Öğretmeni aklını bulandırıp duruyordu.

"Aslında sana sormak istediğim bir şey var, Harold." Toby bulduğu kutulardan birini zümrütlerini kısarak ona bakan çocuğa uzatıp, diğerini kendi aldı. Harry, çocuğun ona Harold demesinden hoşlanmamıştı, çünkü genel olarak ona Harold diyen tek bir kişi vardı, o da bir tanecik öğretmeniydi.

"Evet?" Diye sordu, karşısındaki çocuğun devam etmesini sağlamak adına.

"Pazar günü, arkadaşlarımdan birinin verdiği bir parti olacak. Düşünüyordum da, acaba benimle gelmek ister misin?" Koyu kahverengi gözler umutla zümrütlere bakarken, çocuğun yüzünde ışıltılı bir gülümseme belirmişti. Harry gergince yutkundu. Bu oluyor olamazdı, değil mi? Yani Toby Mendes ona çıkma teklifi mi ediyordu sahiden?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 31, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

if walls could talk | larryWhere stories live. Discover now