SİMÜLASYON

782 86 36
                                    

ÇİFTÇİ
1

İç içe geçmiş halkalar. Yüzlerce halka. Siyah beyaz. Uzun süre baktığımda başım dönüyor. Belki de amaç bu. Bekleme salonunda korku içinde titreyenlerin içeriden gelen diş oyucu vızıltının sesine odaklanmaması için. Eğer gerçekten amaç buysa, işe yarıyor.

Duvarda devasa bir saat var, on biri iki geçiyor. Bir diğer duvarda devasa bir televizyon ekranı, tuhaf bir şekilde sesi kısılı. Annesinin kazağını durmadan çekiştiren sekiz yaşlarında bir kız çocuğu. Sadece onlar ve ben varız. Küçük kızı yadırgamıyorum, ondan farklı değilim, yanımda kazağını çekiştirebileceğim biri yok, yarım saattir sırt çantamın koluyla oynuyorum. Kanal tedavimin son aşaması ve bir an önce evime dönmek istiyorum. Şehrin havası beni boğuyor. Kırsaldan şehre iki buçuk saatlik külüstür bir otobüsle keskin virajlar eşliğinde süren sinir bozucu bir yolculuk, bir o kadar da dönüş süreci, beni birazdan dişçi koltuğunda yaşayacağım stresten daha çok eziyor. Midemin gittikçe büzüldüğünü hissediyorum. Sırt çantam tıka basa abur cubur dolu ama şimdi yiyemem, takıntılı bir şekilde dişimi üç kere fırçaladım.

Zaman yavaşlar mı? Saate baktığım her an değil yavaşlamak duracakmış gibi hissediyorum. Küçük kız neredeyse ağlayacak. Muayene odasının kapısı kapalı, yarım saattir içeriye ne giren oldu ne de içeriden çıkan. Sesler kesildi. Televizyonun sesi daha rahat duyulabiliyor şimdi. Anneyle göz göze geliyorum bir an için. Saçını yarım toplamış, boynunda bir şal var, ufak tefek bir kadın ama yüz hatları çok güzel. Kız hiç annesine benzemiyor, birkaç kez anne dediğini duymasam annesi olmadığını bile düşünebilirdim. Onun da gözü sürekli saatte. Bir an için beni süzüyor. Gözüm ayakkabılarıma kayıyor, biraz çamurlu, temizlemeyi unutmuşum, şu kenardakinin hayvan pisliği olmaması için dua ediyorum. Yıpranmış kot ceketim, içindeki kapüşonlu tişört, aynı ölçüde yıpranmış kot pantolon. Koltukta biraz daha küçülüyorum. Sırt çantamın beni gizlemesini, dönüş otobüsüne kadar da hiçbir gözün görmemesini diliyorum ama o kırbaç etkisi yaratan bakışlardan her defasında nasibimi alıyorum.

Vakit ilerlerken onlar da ben de sabırsızız. İçerideki sesler tamamen kesildi. Ne bir vızıltı ne de konuşma. Hatta dışarıdan gelen araç sesleri de.

Annenin gözü üzerimde. Bütün bu tuhaflığa rağmen hiç konuşmadık. Yavaşça doğruldum. Önce pencereye doğru ilerledim ama merakım ağır bastığından muayene odasının kapısına yöneldim. Kapıyı tıklatmak için elim havada ama her zamanki gibi cesaretim yok. Kulağımı yavaşça kapıya yasladım. Gerçekten de içeride hiçbir ses yok. O sırada annenin "bu da ne?" deyişini duydum. Ayağa kalkmıştı. "Burada bekle," dedi kızına. Hâlâ kapının önündeydim ve yavaşça ona doğru döndüm. Odanın tam ortasında zemine doğru eğilmişti. Ne yaptığını göremiyordum ama kızı korku içinde, yerinden kalkmadan elini annesine doğru uzatıyordu.

Başını bir an için bana çevirdi ve "bakar mısınız," dedi, "benim gördüğümü siz de görüyor musunuz?"

Neyi görüyor muydum? Anne hâlâ yere çömeli bir şekilde bekliyordu. "Neyi?" diye sordum şaşkınlıkla. Yavaşça ayağa kalktı. Ayakkabısının ucuyla halkalara basıyordu. Uzun süre halkaları izlemekten başı dönmüş olabilirdi, bunu söylemeye yeltendim ama o inatla bunu yapmayı sürdürdü. Neye bastığına bakmak için kıpırdandım, tam da o anda, evet, tam da o anda, zemin tek bir ses çıkarmadan bir canavarın ağzı gibi açıldı ve kadını tek bir hamlede içine aldı. Bomboş, gittikçe büyüyen, halkaları yutan o delik bize doğru yavaşça gelmeye başlıyordu. Kulağımda küçük kızın attığı çığlıklar yankılanırken orada öylece duruyordum, öylece bakıyordum. Muayene kapısının önünde, sırtımda çantam, donakalmıştım. Kadının attığı çığlıklar bir süre sonra kesildi, çukur giderek büyüdü. Küçük kızın yerinden kalkıp bana doğru geldiğini, beni kucakladığını, çığlıklar eşliğinde ağladığını fark ettiğimde ancak kendime gelebilmiştim. Ellerimle yüzümü sıvazladım. Rüya mı görüyordum, lanet olsun, rüya mı görüyordum? Koltukta uyuyakalmış olabilir miydim? Başımı hızlıca iki yana salladım. Küçük kız bana öyle sıkı sarılmıştı ki neredeyse bütünleşmiştik. Hızlı bir hamleyle kapıyı açmaya çalıştım ama kilitliydi. Yumrukladım, tekmeler savurdum ama içeriden hiçbir tepki gelmiyordu. O lanet deliğin gittikçe büyüdüğünü, odadaki her şeyi yuttuğunu görüyordum.                                               
Bir şeyler yapmalıydım. Aklımı toparlamalı, hemen bir şeyler yapmalıydım. Kızcağızı hemen kucakladım, gözyaşı ve sümükle dolu suratına bakıp "sarıl bana," dedim "ve ne olursa olsun bırakma." Burnundan fışkıran köpüklü, baloncuklu sümükler eşliğinde başını salladı. Bacaklarını belime kenetledi, kollarını da boynuma doladı. Hemen pencereye yöneldim, o da kapı gibi kilitliydi ve bir türlü açılmıyordu. Kalp atışlarım gittikçe deliye döndü. Buradan kaçmalıydık. Aşağıya bakmamak için elimden geleni yaptım. Çıkış kapısına yöneldim. Tüm çabalarıma rağmen açılmadı. Şu andan itibaren tek düşündüğüm küçük kızdı. Kapıya yaslandım, ellerim arkamda kapının kolunu sıkıca tutuyordu. Küçük kız yüzünü boynuma gömmüş derin bir sessizliğe gömülmüştü ama kalp atışlarımız aynıydı, aynı şekilde hızlıydı, neredeyse bütünleşmişti. Gözüm zemine kaydı, neredeyse otuz santim.

SİMÜLASYONWhere stories live. Discover now