7

154 44 5
                                    

Tamirci'nin koluna çarpıp kendimi hızla ileri attım. Çiftçi kılıcını büyük bir korku içinde artıklara sallarken anne kızın hayret içindeki bakışlarına aldırmadan Çiftçi'yi elimle geriye ittim ve onu dehşete düştüğü bu andan kolaylıkla kurtardım.

"Neler oluyor?" diye sordu. "Lütfen söyle, neredeyiz?"

Ceketinin kolundan tutup onu sürüklemeye başladım. Kendi daireme varana kadar tek kelime etmedi. Onu içeriye soktum ve "otur," dedim. "Dinlen. Sana her şeyi anlatacağım."

Sırtını kapıya yasladı. İşte yine oluyordu. Yüzünde garip bir ifade belirdi. Hiçbir şekilde minnet duymamıştı. Kılıcını hafifçe havaya kaldırdı ve "lütfen geri çekil," dedi. "Şu an için kimseye güvenecek durumda değilim. Yardım ettiğin için teşekkür ederim ama..." Sonra sustu. Kılıcını tamamen havaya kaldırdı. Artık saldırgandı. Yine de hemen pes etmedim. Bir adım geriye çekildim ve ellerimi havaya kaldırarak "sakin ol," dedim. "Seni korumak istiyorum. Burada olan bitenleri anlatmak istiyorum."

"Geri çekil," diye uyardı. Kapının kolundan tuttu, yavaşça açtı ve son derece temkinli bir halde kapıdan çıkıp gümbürtülerle koşmaya başladı. Yere çöktüm. Saçlarımı çekiştirip tüm gücümle bağırdım. Odadaki her şeyi tekmeledim. Eşyaları kırıp döktüm. Öfkem içimi terk edene kadar saatlerce etrafa nefret kustum. Dizlerim beni taşıyamadığı o noktada yere çöktüm ve gözlerimi kapatarak sıfırladım. Odamdaydım. Gardırobun hemen önünde. Derin nefesler aldım. Yeniden güç bulmam gerekiyordu. Birkaç dakika sonra doğruldum. Aynadaki perişan halime bakarak bir süre bekledim. Göstergeye komut vermek için hazırdım.

Onların geldiği anın farkına vardığımız ilk anda ben ve diğer dört kişi; Doktor, Tamirci, Kasiyer ve Aşçı hızla o bölmeye doğru ilerlemiştik. Koridorlar oluştuktan sonra bir kenarda dikilip hiçbir yardım emaresi göstermeden şeytanca onları izlemiştik. İşte, tam da o noktada, onunla karşılaşmamaya karar verdim. Her defasında bu ana dönüyordum ama bu an bana şu an için doğru gelmiyordu. Arkamı döndüm ve Doktor'a "ben gidiyorum," dedim. "Hiç eğlenceli değil. Siz takılın."

"Ama kız çok iyi dövüşüyor," dedi Tamirci.

"İlgilenmiyorum," diyerek oradan uzaklaştım. Daireme döndüm. Onunla karşılaşıp çelme takacağım o güne kadar beklemek istiyordum. Hepi topu üç gün. Devasa bir üç gün. Zamanın yerinde kazık gibi çakılacağı bir üç gün. Tüm o süre boyunca beni görmeyecekti. Bir planım vardı. Bu sefer başaracaktım. Ona yakın olmanın tek yolu buydu.

҉

Izgaralar üzerinde ilerlerken büyük bir heyecanla onu bekliyordum. Ne kadar sıfırlarsam sıfırlayayım, ne kadar baştan başlarsa başlasın, onu her gördüğümde olan buydu. Delice atan bir kalp. Çelme takmayacaktım. Aniden karşısına fırladım. Kılıcına sarıldı. Şaşkın bir ifade belirdi yüzünde.

"Artık değilsin," dedi. "Öyleyse Mühendis olmalısın?"

Elimi uzattım.

"Öyleyim," dedim. "Sen kimsin?"

"Çiftçi," dedi. "Yeni geldim."

Elime baktı, karar vermekte zorlanıyordu. Yüzünde yine o bilindik ifade. Buram buram masumiyet vardı bu ifadede. Ve ben bu ifade için milyonlarca kez sıfırlayıp milyonlarca kez yeniden başlayabilirdim her şeye. Gerçek olmasak bile. Bu ifade beni de sıfırlattı, deyim yerindeyse baştan yarattı. Üzerimdeki bütün o silik, yılgın ruh hali kalkıp gitmişti. Yeniden güç bulmuştum.

Tereddütle de olsa elini uzattı.
"Tanıştığımıza memnun oldum," dedim. Başını salladı.

"Oyun alanına gidiyorum, gelmek ister misin? Bir yerden başlamak gerekiyor."

SİMÜLASYONWhere stories live. Discover now