7

197 53 25
                                    

Gruptakiler en talihli haftalarını yaşıyordu. Mühendis tıka basa puan doluydu. Kimsenin elde edemeyeceği devasa bir servetti bu. Kimseye hayır demiyordu. Kimseyi reddetmiyordu. Ne isterlerse oluyordu. Bir peri masalına dönmüştü yaşamları. Ona bloke konulduktan sonra iki koca ay geçmişti ama blokesi hâlâ kalkmamıştı. Kim bilir ne kadar daha sürecekti, belki aylarca, belki yıllarca, o da bunu bilmiyordu. Kılıcı da elinden alınmıştı. Dışarıya çıkamazdı. Kılıçsız herkes savunmasızdı. Artıklar olur olmadık yerlerde karşımıza çıkabilirdi. Bu yüzden onun dairesine giderken de birlikteydik, buraya, insanların yanına döndüğümüzde de. Peşimi bir an olsun bırakmadığı için planımı yerine getirmekte zorlanıyordum. Bir an yakalamalıydım. Hazırlıksız olmalıydı. Geçen zaman boyunca benden farklı şekillerde şüphelenmişti ama bugüne kadar kaçmaya yeltenmediğim için gardı da yarı yarıya düşmüştü. Yine de gözü hep üzerimdeydi. Gün boyu kâğıt oyunu oynadılar. Masa bir an olsun boş kalmadı. Bir kenarda sessizce onları izledim. Başım masaya yaslı güzelliğinin keyfini çıkardım. Oturdum, kalktım. Farklı hallerde, farklı duygularla mücadele ettim. Sonra bir aydınlanma anı. Yüzümdeki o şeytani parıltıyı neyse ki fark etmemişti. Doktor onu fazlasıyla oyalıyordu. Bunu ondan yapmasını dilensem ancak bu kadar olabilirdi. O andan itibaren tek yaptığım küçük kızı kollamaktı. Poppy onları bir türlü rahat bırakmıyordu. Saatlerce oynamayı sürdürdüler. Hiç mi çişi gelmemişti, gün boyu içtiği meyve sularının haddi hesabı yoktu.

Günün sonunda akşam yemeği için herkes toplandı. Yine bir ziyafet çektiler.

İşte, gün boyu beklediğim o an! Peşinden bir kuyruk gibi takip ediyordum onu. Kimse ne yapmaya çalıştığımın farkında değildi. Lavabodan çıkacağı an onu nazikçe içeri ittim. Kapıyı kapatıp hemen önünde diz çöktüm. Şaşırmıştı ama sonra hemen toparladı.

"Barbie," dedim heyecanla. "Yardımına ihtiyacım var. Bana yardım eder misin?"

Tek bir an duraksamadan "tabii," dedi. "Ne istersen?" Yüzümde devasa bir mutluluk fırtınası esti.

"Birkaç saat sonra," dedim sesimi olabildiğince alçaltarak, "Mühendis'le birlikte gitmek üzere kalkacağız ama sen bu geceyi benimle geçirmek istediğini söyleyeceksin. Daha önce de yapmıştık hani, birlikte uyumuştuk."

Heyecanla salladı başını. "Çok havalı bir şey bu," dedi.

Hayır, gülmemeliydim. Ciddiyetimi korudum ve "eğer seni oyalamaya ya da kandırmaya çalışırsa ona diren, sana ne vaat ederse etsin, ne söylerse söylesin onu reddet. İstediğin her neyse onu sana daha sonra ben alacağım."

Başını onaylarcasına salladı.

"Bizimle gelmen için ikna etmeye çalışırsa da reddet. Ne yap et, benim bu gece burada kalmamı sağla."

"Tamam," dedi aynı heyecanla. Ayakları keyiften dans ediyordu. Ellerini çenesinin altında birleştirip "rolümü çok iyi oynayacağım," dedi. "Okulda birçok müsamereye katılmıştım. Göreceksin, elimden geleni yapacağım."

Yanağına kocaman bir öpücük kondurup onu dışarı yolladım. Bir süre orada bekleyip içimde çarpışan duyguları kontrol altına almaya çalıştım. Odaya döndüğümde kimse bana bakmamıştı bile. Saatler geçti. Mühendis'in başı bir an için masaya düştü yorgunca. Sonra kendini silkeledi ve bana seslendi.

"Hadi," dedi. "Gidiyoruz. Çok yoruldum."

Herkes bu dolu dolu muazzam gün için ona minnetlerini sundu. Çoğu da yalakaca ve samimiyetten uzaktı. Midemin çalkalanmasına engel olup onunla birlikte ayaklandım. Gözlerim küçük kızı aradı ama ortalıkta görünmüyordu. Lanet olsun, diye geçirdim içimden. Vaz mı geçmişti? Neredeydi? Kapıya doğru onunla birlikte içimi oyan bir sıkıntıyla ilerlerken birdenbire arkamda bir çığlık koptu. İkimiz de korku dolu bakışlarla arkamızı döndük. Küçük kız yere, dizlerinin üstüne çökmüş ağıt yakıyordu. Vay canına, diye geçirdim içimden. Gerçekten iyi oynuyordu. Onun rol yaptığını kimse anlayamazdı.

SİMÜLASYONजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें