28. "Neydi bu şimdi?"

3.4K 184 37
                                    

İnsanların en büyük yanlışları bir anlık cesaretin eseriydi. Cesaret iyi bir şey gibi gözükse de hiç iyi bir şey değildi. Bazen cesaret en büyük kayıpların, en büyük acıların sebebi olurdu. Çünkü cesaret öfkeyi yaratır, öfkeyse sizi yakardı.

Ama öfke sizi yakarken, sizin canınızı acıtırken bir canınız olduğunu hatırlardı. Beni canlı tutan öfkemdi. Cesaretim bana öfke vermemişti. Öfkem bana cesaret vermişti. Bense son damlasına kadar kullanıyordum. Canım canımı yakanların canını yakıyordum.

Gece saatleriydi. Hava soğuk, rüzgar keskindi. Ama içimdeki yangın beni bu geceye karşı güçlü kılıyordu. Kalbimdeki bu garip his beni uçsuz bucaksız, anlamlı anlamsız düşüncelere sürüklüyordu.

Derin bir nefes aldım. İçimin yangınını söndürmeye yetmeyen hava aksine içime daha çok yorgunluk doldurmuş gibi oldu. Düşünmekten başım ağrıyordu. Düşünmek istemiyordum. Zihnim yorgundu, vücudum yorgundu, en çok da ruhum yorgundu.

8 yaşındaki halini zihninin bir köşesinde zindana hapseden ben 18 yaşımda o zindanda acılardan ölmüş çocuğun cesedini taşıyamıyordum. Çünkü o cesedi taşımak bana göre değildi. Ben güçlü görünen ama bir zerre gücü olmayan Ayza Sude'ydim.

Bu gün bir çocuğu kaçırmamın üzerinden tam bir hafta geçmişti. Hayatımın en büyük yanlışlarından biriydi. Çünkü sadece kendimi değil bir çocuğu da yakmıştım. İçime düşen intikam hissini anlamsız cesaretim körüklemiş boş bir enkaz yaratmıştı.

O gün yıllardır doğru olduğunu düşündüğüm adaletimin yerlebir olduğu gündü. Güçlü sandığım irademin kıdrıldığı gündü. O iradeyi, o adaleti sadece minik bir kağıt parçası kırmıştı. Her şeyin anahtarı para.

Ekim ve Enes'in dağ evine gelmesinden sonra işler sarpa sarmıştı. Ekim'in benimle işbirliği yapıyor olabileceğini düşünüp telefonunu takip etmiş, dağ evine gelince baskın yemiştik. Eninde sonunda bulunacağımı bildiğim için benim için sorun olmamıştı. Ama yandımda Ekim ve Enes'in de olması işleri daha çok karıştırmıştı. Karakola giderken Meltem'in geçirdiği küçük çaplı ağlama krizi kendimden nefret etmeme yol açmıştı.

Ben kendini bir şey sanan gerizekalı bir ergenden başka bir şey değildim.

Enes ve Ekim'i bir gün karakolda tutup salmışlardı. Beniyse sorguya almış, saatlerce konuşmam için baskı yapmışlardı. Tek bir şey söylemeyip canım dedem ve avukat yığınının itibar lekesi olan beni buradan çıkarmasını beklemiştim. Beklediğim gibi olmuştu. Ölsem umursamayacak olan adam gözümde 1 kuruş değeri olmayan boktan itibarı için koşarak gelmişti.

Geldiğindeyse ilk işi suratıma okkalı bir tokat atması ve ağız dolusu küfürler savurması olmuştu. O an sadece mutluluk hissetmiştim. O köpürdüğü için, sinirlendiği için, kalbi ağrıdığı ve apar topar hastaneye gittiği için. Ölsün istedim. Bana yaptıklarını, misliyle ödeyerek acı çekerek ölsün istedim.

O gün dudağımın kenarında şimdi iyileşmeye yüz tutan bir yara oluşmuştu. Ama en büyük yara zaten zor bela kabuk bağlamış kalbimde açılan yaraydı. Babamın gözlerinde gördüğüm bana olan nefret bana en büyük darbe olmuştu. Bana gelip kızım iyi misin, nasıl o adam sana vurar demek yerine "Hayal kırıklığındam başka bir şey değilsin." Demişti. Orada yüzüme tükürse daha az koyardı belki de.

Annem sarıldı sadece bana. Neden diye sordu sadece. "Bana yapılanlara sessiz kaldınız. Benim de kendimi korumaktan başka çarem kalmadı." demiştim anneme. İşte o lanetli cümle annemin zihninin anahtarı olmuştu. İlk cümlesi "Kendine acımadın, abin peki?" Olmuştu. İşte bu benim gölgeli hayatımın özetiydi. Beni seven sadece 4 kişi var derken aslında hepsinin sadece lafta olduğunu bilmeyerek söylemiştim.

Ay | Texting حيث تعيش القصص. اكتشف الآن