Bölüm 14-5

1.5K 164 121
                                    

14. Cilt: Kaçakçı
Bölüm 5

Gecenin zifiri karanlığı, ay ışığını bile yutmuş gibi görünüyordu. Kara toprağı yaran uçurumlardan gökyüzüne yükselen uğursuz ateş, yakınlarında kalan her yaratığın korkuyla kaçışmasına neden oluyordu. Ölüm burada soğuk değildi.

Oradan uzaklaşmayan tek bir yaratık vardı. "Hhhhrrr..." Gözlerinden kan damlayan kızıl saçlı bir iblis ise kaçışan yaratıklara doğru ağır ağır ilerliyordu. Ağzı kulaklarına kadar yarıktı. Yarık yerlerde de jilet gibi dişler belirmişti. Kafasının üzerinde farklı yerlere doğru uzanan, sivri uçlu sekiz farklı boynuza sahipti.

Sonuna kadar açtığı gözleri, kaçışan mahlukatlara doğru bakıyordu. Fakat asıl gördüğü şey onlar değil gibiydi. Ayakları onu o tarafa götürse de, varmaya çalıştığı şey onlar değildi.

Bir Büyücü Tanrısını andıran kudreti, uğursuz ateş kadar olmasa da bölgeye korku salmıştı. Her adımında onu hisseden yaratıklar uzaklara kaçışıyordu. Kara toprak, ilerlerken bıraktıkları pençe izleriyle doluydu.

Kan İblisi, gözlerini hiç kırpmadan yürümeye devam etti. Hiçbir şey ilgisini çekmiyordu o an. Başını asla baktığı yönden çevirmiyordu. Yarık ağzından belli belirsiz hırıltılar çıkmaya devam ediyordu. Böylelikle günlerce yürüdü.

Kat ettiği mesafeden midir bilinmez, çevrede uzun zamandır hiç mahlukat yoktu. Habis enerji, attığı her adımla daha da yoğun geliyordu. Kara alevlerin içindeki gibi değildi yine de. Onlar çok başkaydı. Fakat karşısından gelen güç, ağzını sulandırıyor gibiydi.

Kan damlayan çıplak ayakları, kararmış toprağın üzerinde yürümeye devam etti. Zaman kavramını biraz kaybetmeye başlayan Markus için durum pek iç açıcı değildi.

İblisler kontrolü ele geçirdiklerinde, varisleri zihinlerine hapsederlerdi. Varis tüm olanları görürdü ama kontrol edemezdi. Ama şu anki durum farklıydı. Onca zaman bastırılmış ve kötücül gücü iyilik için kullanılan Kan İblisi, öfkesinden dolayı Markus'u hapsetmekle kalmıyor, dış dünyadan tamamen koparmaya çalışıyordu. Böylelikle bir daha asla kendisi üzerinde söz sahibi olmasına izin vermeyecekti. Bu zamana kadar da bunu başarmıştı. Miras yaratıldığı zamandan bu vakte kadar, ilk defa iblis ve varis arasındaki güç farkı bu denli açılmıştı.

Yaratık bir süre daha yürüdü. Bu bomboş bölgede karşısında yıkık bir yapı görene kadar ilerlemeyi kesmedi. İyice açık olan gözleri, bu harabenin üzerinde dolanırken yürümeye devam ediyordu.

Eski bir kaleye benziyordu. Siyah taşları çoğu yerinden kırıktı. Kuleleri ve üst katları yıkılmış, sadece giriş kısmı sağlam kalmıştı. Orada da kapı yoktu. Ne zamandan kaldıysa kapı çürümeden dayanamamıştı. Yıkık surlarının etrafında ise içinden kara alev püsküren bir hendek vardı. Ateş çok yüksek değildi. Bu sayede kale görülebiliyordu.

İblisin gözleri daha da açılırken adımları hızlanmaya başladı. Birkaç saniye içinde ise koşmaya dönmüştü. Kollarından çıkan damarları, önden vuran rüzgarın etkisiyle arkaya doğru dalgalanıyordu. Pençeleri her an saldırmaya hazırdı.

Harabe gittikçe büyürken her taşın üzerine çizilmiş bir sembol görünmüştü. Aslında çizilmekten çok oyulmuş gibiydi. Mor bir dış hatta sahip siyah rengi sayesinde uzaktan belli olmuyordu. Ama habis enerji yaydığı kesindi. İblis bunları düşünemese de, Batı Diyarı'nda yer alan bir kale, basit bir yer olamazdı.

Yaklaştıkça bu kalenin neredeyse tamamının molozlar altında olduğu görüldü. Harabenin boyutu oldukça büyüktü. Ama ciddi anlamda bir harabeydi. Yine de iblisi cezbetmişti.

Mathias 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin