Bölüm 6

6.1K 273 23
                                    



"4 yıl önce bir göreve gitmiştim. İşler istediğimiz gibi gitmedi ve Doruk' un da içinde olduğu bir ekip kurtardı bizi." Doruk da beni onaylarcasına başını sallayıp elini dizime koydu ve hafifçe sıktı. Kapının çalması ve içeriye heybetli bir adamın girmesi bir oldu. Siması çok tanıdıktı. "Dede, senin burada ne işin var? Bari sen yapmasaydın?"

"Höst, ulan. Tabi ki de geleceğim. İlk göz ağrım torunum bulunmuş ve gelmiş. Gelip onu görmek benim hakkımdır." Aklıma gelen isim ve kaşımda ki adamı tamamen tanımam ile yerimden kalktım. "Hakkındır tabi. Hakkındır Ömer Güçlü. Ne de olsa artık o istediğin toruna sahipsin. Göğsünü gere gere etraf da asker torunum var dersin artık." Ömer dede afallamıştı beni görünce. "Sen."

"Evet, Ömer Güçlü ben. Baha Karaduman. 4 yıl önceden Baha Karaduman." Ömer dede Barlas' ın yanından geçip önümde durdu. Ellerini arkasında birleştirip gözlerini kısarak bana baktı. "Nerde görsem tanırım. Üç sefer karşılaştık. Üçünde de yüzünü göstermedin ama bu gözleri nerde görsem tanırım. İlk gün ki gibi. Gözlerinde ki ateş ve korku duruyor." Hafifçe gülümsedim. Gözleri ile karnımı işaret etti. "Alfa geliyor. 3 aya kucağına sağlıklı bir şekilde vereceğim inşallah." Gülüp elini uzattı. 

Uzattığı eli öpüp başıma koydum. Karnıma giren sancı ile yüzümü buruşturdum. Doğrulup dedemin koluna tutundum. "Dedelerin bir tanesi artık oturalım mı? Yoruldum ben." Dedem güldü ve başını salladı. Babaannem olarak tahmin ettiğim kadın ayağa kalktı. Hemen elini öpüp alnıma koydum. Şefkatle bana baktı. 

"Demek Ömer' in anlata anlata bitiremediği yaramaz asker kız sensin. Torunum olduğunu duyduğumda sevindim. Yüzünden bile anlaşılıyor kalbinin temizliği. Gözlerinden belli şefkatli olduğun. Ömer askerlere karşı çok sert davranır ama özünde pamuk gibi bir kız derdi hep." Gözlerim buğulanmıştı. "Ben Hatice güzel torunum. Sen de bizim göz bebeğimiz Baha' sın. Adını yanlış hatırlamıyorum değil mi?" Başımı iki yana salladım. "Hayrı babaanne. Doğru hatırlıyorsun." Babaannem beni kolumdan tutup yanına oturttu. Ömer dedem de diğer tarafıma oturdu. Salonda ki herkes bizi izliyordu. "Senin iki eşek sıpan vardı. Onlar nerede?" sıkıntıyla dedeme döndüm. "Göreve gittiler. Ben de buraya tıkalı kaldım. Güvenliğim açısından askeriyede kalmamada izin vermediler. Orada kalınca ne güzel askeriyeden çıkmayacaktım. Her şeyden saniyesinde haberim olacaktı." Ömer dede güldü. "İyi yapmış keratalar." Ömer dedeye arkamı döndüm. "Küstüm size Ömer Albayım." 

"Benimle barışırsan seninkilerden haber alıp sana veririm." Hızla dedem döndüm. "Kim küsmüş ben mi? Allah kuru iftiralardan saklasın." Gözlerimi büyültüp şirin şirin bakmaya başladım. Dedem alnımdan öptü. Beni kolunun altına alıp kısık sesle konuşmaya başladı. "Görev yerine gitmişler. Şimdilik bir sorun yok. Yarın sabah erkenden dağa çıkacaklar." Başımı salladım. Ellerinde tepsi ve tabaklarla Aslı yenge, Nazlı Hanım ve Elif girdi. Çayları ve tatlılıları dağıttılar. Gecenin geri kalanı stabil geçmişti. Askerlikten konuyu açmadılar. Atalay Bey ve Nazlı Hanım bana baktıkça gözlerinde ki burukluğu görüyordum. Onlardan kendilerince haklılardı. Biyolojik kızlarından ayrı kalmıştılar. Yaşadığım şey ağırdı. Buna rağmen gülmeyi biliyordum. Arkamda abilerim vardı. Kendim için bile olmasa da abimler için gülmeliydim. Babama verdiğim söz için gülmeliydim. 

Yağmur' un sesi ile ona döndüm. "Şey annemler biz kızların bahçeye çıkmasını söyledi. Sen de gelmek ister misin?" Dedeme döndüm. Elini sırtıma koydu. "Git kızım. Hem benim de babanlarla konuşmam gerek şeyler var." Başımı salladım. Ayağa kalktım. "Bahçeye mi çıkacağız yoksa mutfağa mı geçiyoruz." Yağmur da ayağa kalktı. Papatya hemen lafa girdi. "Bahçeye çıkalım. Hava gayet güzel. Üşürsek içeri gireriz." Aslı yenge kucağında Berk, Elif önde olmak üzere çıktık bahçeye. Masaya oturduk. Papatya bize çay getirmek için içeri tekrardan gitti. Bana papatya çayı getirmişti. İtiraz etmedim. Çaylarımızı içerken konuşuyorduk. Elif' in 20 yaşında işletme okuduğunu, Papatya' nın 18 yaşında sınava hazırlandığını, Yağmur' un 14 yaşında 7. sınıf olduğunu, Aslı yengenin de İlkokul Öğretmeni olduğunu öğrenmiştim. 

"Baha abla bir şey sorabilir miyim?" Elif' i başımla onayladım. "Eşinle nasıl tanıştın?" Başımı geriye atıp ofladım. "Ya şey biraz değişik tanışmıştık biz. Hem de bayağı bir değişik." Papatya heyecanla yerinden kıpırdandı. "Anlatır mısın? Lütfen, lütfen, lütefeeeeeen." Yerimde dikleştim. "Tabi anlatamazsın sen şimdi. Nasıl anlatacaksın ki?" Doruk' un sesi ile arkaya döndüm. Sırıtarak bana bakıyordu. Sinirle önüme döndüm. Erkekler de gelip masaya oturmuştu. Sağım da Yağmur solum da Kartal karşım da Aslı yenge yanın da Barlas oturuyordu. Ata ve Yamaç başta oturuyordu. Elif ve Papatya da yanlarında oturuyordu. Doruk ve Serhat, Barlas' ın yanında oturuyordu. Mert ve Can' da Yağmur' un yanında oturuyordu. "Anlat hadi anlat. Dinliyoruz biz seni." Masanın üzerinde duran şekerliğin ağzını açtım ve içinden biraz aldım. Tek tek hepsini Doruk' a atmaya başladım. "Sen sussana az ya. Ne diye konuşuyorsun? Konuş diyen olmadı sana." Doruk gülmeye başladı. Papatya daha da meraklanmış olmalı ki tekrardan konuştu. "Doruk abinin ne suçu var?" Doruk' a kötü kötü bakmaya başladım. "Çünkü ben Talha ile tanıştığımda bu salakta yanımızda vardı. Abimler bana göz kulak olsun diye bir iki saatliğine beni bu salağa emanet etmişlerdi." Konu Ata' nın ilgisini çekmişti. "Korkarak soruyorum ama ne yaptı?" ofladım. Elimde ki son şekeri de sert ve hızlı bir şekilde attım. Kafasına denk geldi. "Acıdı ama?" Öne doğru eğildim. "Sen dua et ben senin beynini akıtmadım. Hatırladıkça delleniyorum." Ata' ya döndüm.

"Görev sonrası hastaneye kaldırılmıştım. Tabi o sırada sinir krizi geçirdim birkaç kez. O sırada dikişlerimin hepsini de patlattım. Doktorlar yenilerini attılar. Abimlerde duş alıp üstlerini değiştirmek için eve gitmiştiler. Bu malda benimle kaldı. Bu zekayla nasıl asker oldu orası muamma ama. Bir de beni kurtardı ya abimler ufak dan bir minnet borçları var. Neyse ben uyandım. Baktım bu başımda. Nasıl olduğumu falan sordu sonra doktoru çağırdı. Tabi benim beynim uyuşmuş gibi. Ne soruyorlarsa sakince cevap veriyorum. Yarım saat sonra kendime geldim. Aklıma gelenler ile yerimden kalktım. Bu salak da kapının önüne çıkmış. Ben odadan çıktım bununla burun buruna geldim. Bu beni çeri falan sokmaya çalışıyor ama beni durduramıyor. Ben koridoru yarıladım. Dikişlerim yine patladı tabi. Talha da başka bir görevden dönmüş ve omuzundan yara almış. Şengül abla vardı. Biz Atahan kardeşlere bakan doktor. Acil de Talha' nın yarasına bakıyormuş. Acilden içeri girdim."

"Talha da Yüzbaşı benim gibi. Askerler duymuş tabi olanları. Kim olduğumu biliyorlar. Acilde ki bütün askerler beni görünce hazır ola geçti. Ben ise Şengül ablanın yanına gittim. Şengül abla beni ayakta görünce kaşlarını çattı. Ben dikişlerimi de Doruk' dan kurtulmaya çalışırken patlatmış oldum tabi. Sordum sinir krizi geçirmeden önce ve sonra hatırladıklarımın doğru olup olmadığını. Bütün hastane benim sesim ile dolup taşmıştı. Kan kaybetmeye başladığım için sendeledim. Talha o yaralı omzunu umursamadan beni tuttu. Abimler o sırada acilden içeri girdi. Talha beni kucaklayıp odama götürdü. Bayılmadan önce hatırladığım en son hatırladığım şey Talha' nın bana uyanık kalmam gerektiğini söylemesiydi. Uyandığım da başımın bir tarafın da Talha diğer tarafın da abimler vardı."

Doruk birden gülmeye başladı. "Gülme Doruk! Yoksa 50 tur koştururum seni. Görürsün o zaman. 1 ay sonra bizim askeriyeye geleceksiniz." Doruk sustu birden. Yamaç, Doruk' a döndü. "Neye güldün sen az önce?" Yamaç' a döndüm. "Uyanır uyanmaz başımda ki sürahiyi Doruk'a attım. Ve çok güzel okkalı küfürler ettim. Birer turda abimler dövdü bunu." Saatime baktım. 11' e geliyordu. Yamaç susmuş daha da konuşmadı. Doruk'a baktım. Kaş göz işaretleriyle ne olduğunu sordum. Doruk da ağızını oynatarak cevap verdi. 'Dedem güzel ayar çekti hepimize.' Arkama yaslanıp başımı salladım.

Bir saat sonra herkes yatmak için dağılmıştı kendi odalarına. Ben de üstümü değiştirip yatağıma girdim. Bugün olanları düşünmeye başladım. Anlattıklarım aklıma gelince titrek bir nefes verdim. Çok zordu yaşadıklarım ama başa çıkmanın bir yolunu bulmuştum. Elim de olsa zamanı geri sarar ve olan şeyleri engellemek için her şeyi yapardım. Ya da en azından Kartal abiyi kurtarırdım. Doğmamış kızı ve oğlu Muhammed babasız kalmazdı.




Nasılsınız ballı turtalarım?

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

Görmek istediğiniz bir sahne var mı?

Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.




VATAN İÇİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin