8. Deli Olduğumu Düşünüyorsun

252 29 10
                                    

Günün kalanı hızlı geçmişti. Park alanındaki arabama atlayıp evime giden yola koyulduğumda kendimi rahatlamış hissediyordum. İnsanlar ne kadar bu dava hakkındaki düşüncelerim yüzünden beni kafayı yemiş biri gibi gösterirse, ben de o kadar davayla ilgili daha fazla şey öğrenmek istiyordum. Bir şeylere yaklaşıyordum, bunu biliyorum.

Eve geçtiğimde mutfak duvarında asılı olan ev telefonuna ilerledim ve James'in numarasını tuşladım. Birkaç kez çaldıktan sonra aramayı yanıtladı. "Alo?"

"Bebeğim, sence ben deli miyim?"

"Hey hey, dur bakalım, neden bahsediyorsun?"

"Sana öğrendiğim bütün bilgileri anlatmıştım. Sence bunlar birer saçmalık mı? Ve ben de bunlara inanan bir çılgın mıyım? Sence kapatılmasına rağmen bu davayı çözmek istemek beni çılgının teki yapar mı?"

Onu neden aradığımı, tüm bunları sorduğumu bilmiyordum. Aklım bu davayla alakalı her küçük şeyi çözüme ulaştırmak için son derece odaklı ve kararlı işliyordu. Belki MK-Ultra tezgâhını ifşalamak isteğim de bunu etkiliyordu. Bu davaya karşı kendimi etle tırnak gibi hissetmeye başlamıştım, öyle ki, artık neyin gerçek neyin yalan olduğunu ayırt edemiyordum.

"Bak... amacım seni yargılamak falan değil, tamam mı? Bu araştırmaları yapmak için kendine göre sebeplerin olduğunu biliyorum. Ama dürüst olmam gerekirse... bence olayları biraz fazla derinden eşeliyorsun."

James'in söylediklerinin ardından gözlerimi kapattım ve derince iç çektim. "Öyle mi dersin?"

"Seni bu düşüncelere yönlendiren ne bilmiyorum, ama kendine bir bak. Elbette deli değilsin, ama her şeyi çözmeye çalışarak kendini delirmeye iten sensin. Sürekli stres yapıp duramazsın. Üstelik bu davayı çözsen bile sonucu ne olacak? Resmi olarak davanın kapatıldığını biliyorsun, yani... sana kim inanacak? Üzgünüm bebeğim."

Bir kez daha iç çekip telefonu yerine geri taktım. Belki James haklıydı, hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğim küçük bir kız çocuğuyla ilgili bir davayı çözebilmek için resmen kendimi yiyordum. Ve hayatımdaki hemen hemen herkes bana bunun peşini bırakmamı söylüyordu.

Öte yandan, zihnimin gerisinde bir ses bana pes etmememi, devam etmemi söylüyordu.

Günün ilerleyen saatlerinde, kendime akşam yemeği hazırladığım esnada telefonum çaldı. Duvardaki telefona yürüdüm ve aramayı yanıtladım. "Alo?"

"Angel, ben Tiffany."

"Oh, merhaba Tiffany. Nasılsın?"

"Hatırlıyor musun, bana bu aşağılık insanları ifşalamada yardım edeceğini söylemiştin?"

"Evet..." dedim, "Neden?"

"Birkaç gün içinde küçük bir geziye gitmeyi planlıyorum. Tek başıma gidemem ve... sen de kesinlikle yanımda olmalısın. Araştırdığın o küçük kızın davasıyla ilgili aradığın her şeyi bulabilirsin. O kızın annesinin de dahil olduğu MK-Ultra saçmalığını gün yüzüne bir çıkaralım, o zaman her şey çözülmüş olacak. Ve duyduğuma göre o dosya resmi olarak kapatılmış, bu yüzden dosyayı yeniden açıp hak ettiği şekilde kapatmak artık senin elinde... gerçek bilgilerle."

Tiffany açıklamalarına devam ederken gözlerim pencereden arka bahçeme, oradaki ağaçların rüzgarla sallanmasına takılmıştı.

"Nereye... nereye gideceğiz?" diye sordum.

"Oraya. Beni zorla tuttukları yere. Birlikte oraya döneceğiz ve her şeyi ortaya çıkaracağız." dedi kararlı bir sesle.

Kaşlarımı çattım. "Oraya gitmenin senin için sorun olmayacağına emin misin?" diye sordum. "Yani, orada çok korkunç şeyler yaşadın. Ya bütün hatıralar geri geldiğinde kendini altından kalkamayacak kadar kötü hissedersen? Seni böyle bir durumda elbette suçlayamam. Orası şeytani bir yer olmalı. Hem... oraya nasıl gideceğiz ki? Hâlâ devam etmiyor mu? O... deneyler?"

"Yolu hatırlıyorum. Epey kafa karıştırıcı, oraya ulaşmak bir labirenti aşmak gibi. Herkesin kolaylıkla ulaşabileceği açık bir alanda böyle şeytani deneyleri yapmıyorlar. Bir kamera ve ses kaydedici ile oraya gitmemizi istiyorum. Bir film gibi bir şey yapabiliriz, her şeyi açıklayıp açığa çıkardığımızı göstermek için. İçimden bir his diyor ki; ihtiyacımız olanları kayıt altına alıp basına verdiğimiz an... kurtuluşumuz olacak. Senin büyük davan çözülmüş olacak, on numara bir dedektif olduğun kanıtlanacak ve ben de sonunda kendi adaletimi sağlamış olacağım. Benim ve diğer tüm zavallı kurbanların adaletini."

Tiffany'nin konuşması feci şekilde motive ediciydi, davaya devam etmeme yetecek kararlığı bana sağlamıştı.

"Bu yüzden lütfen, benimle gelir misin?" diye sordu. "Oraya tek başıma geri dönmek fazlasıyla korkunç olur. Sana ihtiyacım var Angel."

"Tabi... tabi ki seninle gelirim Tiffany. Birkaç güne senin yanına geleceğim ve oraya birlikte gideceğiz. İhtiyacımız olan her şeyi kaydedeceğimizden emin olacağım." dedim, bir yandan da kendimi tam olarak nasıl bir şeyin ortasına attığımdan hâlâ emin değildim.

"Çok teşekkür ederim. Sen bir kahraman olacaksın Angel. Onları mahvedeceğiz." Hattın diğer ucunda gülümsediğini hissedebiliyordum.

"Bu iş bizde Tiffany." dedim, gülümsedim ve telefonu yerine astım.

RUBY'NİN GÜNLÜĞÜ 3: GÜNLÜĞÜN ARAŞTIRILMASI ➵ TÜRKÇE ÇEVİRİ (+18)Where stories live. Discover now