16. Bölüm

803 74 95
                                    

Ah, Tanrım. Her gün böyle uyanma hissi ne de güzel. Hikayeler de okuduğum gibiydi, İngiltere'nin doğmayan güneşi bugün sanki bizim için doğmuş, bütün odayı apaydınlık ederken içimde beliren huzurla uyanmıştım. Bir de yan dönmüş bedenimin üstünden geçen kalın ve kaslı bir kolu farketmem içimi güneşten daha çok ısıtmıştı.

Bu aralar kendimi çokça bulduğum durumdaydım, çırılçıplak. Arkamda ise kaşık pozisyonuyla beni saran cüsseli adamım yatıyordu.

Uyandığını sanmıyordum, yavaşça başımı döndürüp arkama baktığımda uyuduğunu gördüm. Uyurken bile çatık kaşlı olması beni ufakça güldürürken onu rahatsız etmemek adına nefes dahi alıp veremeden tekrar önüme döndüm. Belimin üstünden yatağa düşmüş elini tutup başımı eğerek dudaklarıma götürdüm. Elinin üstüne tatlı tatlı, minik minik öpücükler kondurmaktan kendimi alamazken arkamda kıpırtılar oldu. Son olarak elini alıp yanağımın altına koyarak yattım. Yanağım şişko bir bebek gibi katlanmış ve dudaklarımı sıkıştırmıştı. Bu ayrıntı beni kendi kendime güldürürken yanağımı daha çok eline sokuşturdum.

Kımıldamaları artıp başını enseme dayadığında bitti. Muhtemelen uyumaya kaldığı yerden devam ediyordu.

Hoş, geceleğin bilmem kaç tonluk basınçla altta ezilen ben olsam da hareketsizdim. Kalçasını sertçe sallayıp bana on şiddetinde deprem etkisi yaratan ise oydu.

Yani, yorgunluğunu anlayabiliyordum.

Onu rahatsız etmeden yavaşça yataktan kalktığımda, bu kadar kısa bir sürede gerçekten tekrar uyumuştu.

Edinurgh'a Sehun'un söylediği gibi konaklayarak gelmiştik. Bir gece otel odasında kaldığımızda o günün sabahında bana dediği gibi odamızı ateşe vermişti. Nasıl sesler çıkardıysak/m kahvaltı için ineceğimiz sırada yan odanın kapısından bir kadının çıkması ve Sehun'la beni gördükten sonra tekrar içeri girmesi bir olmuştu. Bu beni çok utandırdığı için orada daha fazla kalmak istemediğimi belirttim ve İngiltere'den çıkıp İskoçya'ya gelmiştik.

Başkentin taştan evlerinin cıvıl cıvıl kaynadığı sokağını gezerken üstümde Sehun'un getirdiği ve ona ait olan, salaş duran kıyafetleri vardı. Her şeye çok ilgili biri olarak sokakların mimarisi, taştan evler ve köprüler karpostallardan çıkmış gibilerdi ve gözlerimi alamamıştım. Sokak lambaları, dükkanlar bile sokakların ve evlerin o eski havasını bozmayacak güzellikte tasarlanmıştı. Son olarak geldiğimiz yer kilometrelerce uzanan Kraliyet parkıydı. Oranın tepesinde şatafatlı bir kale vardı ve oturmaktan bıkılmayacak doğa harikası bahçesine bayılmıştım.

Sehun beni gezdirdiği yerler boyunca sadece şaşkınlığımı ve sevincimi izleyip gülümsemişti. Ne istersem onu yapmama, söylememe, almama izin vermiş, yardımcı olmuştu. O zaman anladığım şey sadece beni mutlu etmek istiyordu ve onun için buralara getirmişti. Hatta belki de buraya gelmeyi yolda karar vermişti. Çünkü bana sorduğunda ve cevap verdiğimde istemediği ne kadar yer varsa, burası da onların birleşimiydi. Hatta beğenmediği Harry Potter treni bile buralara yakın olmalıydı.

Çok bayıldığından veya sevdiğinden değil, benim isteklerimi yerine getirmek için buralara getirmişti.

Pazartesi döneceğiz diye, pazar günü çıktığımız yolun salı günü sabahındaydık. Sehun bunu sessizce uzatmıştı, bende ona uymak istemiştim.

Şimdi Edinburgh'da kaldığımız yer ise Sehun'a babası tarafından alınan ve Sehun'un İskoçya'da Lord ünvanını almasını sağlayan adamımın eviydi. Bunu ilk söylediğinde şoktan çıkamayıp uzun süre ağzım açık, garip sesler eşliğinde ona baka kalmıştım. Aslında hâlâ üzerimde şaşkınlık vardı ama dünkü kadar değildi.

Graduati || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin