4. Bölüm

5.7K 191 36
                                    

"Kupakızı?" Ağzından çıkan kelimeyle ne yapcağımı bilememiştim. İşte şimdi sıçtım. Bu adam benim kim olduğumu nereden öğrendi?! Yüreğim ağzımda atarken,yüzüme bir şey yansıtmamaya çalışıyordum. O ise dikkatli bakışlarıyla yüzümü inceliyordu. Dirseklerimi korkuluklardan kaldırdım,sigarımı söndürdüm ve ona doğru döndüm. Aramızda pek bir mesafe yoktu. Buradan kokusunu alabiliyordum. Bu beni daha da heyecanlandırmıştı. Ne diyeceğimi kestiremedim ama cevap vermeliydim. Dudaklarımı araladım fakat o cevap vermeme engel oldu.

"Duru'yu mu tercih edersin? Kupakızı'nı pek sevmiyor gibisin. Yüz ifadenden öyle anlaşılıyor." Alayla ses tonuyla dudaklarının bir yanını kıvırdı. Normalde dışarıya içimden geçenleri belli etmem ama çok ani olmuştu.

"Sen n-" cümlemi devam ettirememiştim. İkinciye beni konuşturmaması yeterince beni sinirlendirmişti. Kaşlarımı çattım.

"Duru Argun" dedi. Ne olduğunu anlamadan hafifçe üzerime eğildi. Ne olduğunu anlamamıştım. Geri çekilmedim ama garip bakışlarımı yüzünde gezindirdim. Nefesini sağ yanağımda hissederken sol koluyla korkuluğun üzerine bıraktığım paketimden bir sigara aldı ve geri çekildi. Sigarasını yaktı. Hala bir şey demiyordum. Benimle ne derdi vardı anlamam gerekti önce. Arkasını dönüp gitmeden önce

"Burası yeri değil, sana haber vereceğim, konuşacağız." dedi. O seri adımlarla tüm heybetiyle uzaklaşırken Marcel'in elimi tutmasıyla irkildim.

"Güzelim ne oldu? Ne dedi bu piç sana? Bu yüzün niye böyle asık?" Sorularını sıralarken bir eliyle yüzümü kavradı. Bakışlarımı ona çevirdim.

"Biliyor."

"Neyi?" Derin nefes aldı. "Sakın bana-"

"Beni biliyor." Marcel elimi sıkıca kavradı. Telefonundan Mehmet'i buldu ve aradı.

"Arabayı getirin!Hepiniz tetikte duracaksınız! Çabuk!" Telefonu kapattı ve benimle birlikte hızlı adımlarla çıkışa ilerledi.

"Sakin ol, bir şey olmadı Marcel." Araba önümüzde durduğunda kapımı açtı. Elini tuttum tam arabaya binecekken onu gördüm. Dikkatli bakışları ben ve Marcel arasında mekik dokuyordu. Kendi arabasına bindi ve gitti. Eve doğru yola çıktık. Marcel'in sinirini hissedebiliyordum. Muhtemelen nereden açık verdiğimizi bulmaya çalışıyordu. Yol boyunca hiç konuşmamıştık. Eve girer girmez ayakkabılarımı çıkardım ve salona ilerledim. Bir ayağımı altıma alarak koltuğa oturdum. Marcel'in korumalara emir verdiğini buradan duyabiliyordum. Çok geçmeden yanıma geldi.

"Şimdi bana her şeyi anlat güzelim hadi."

Ona her şeyi anlatmıştım. Kaşlarını çattı.

"Onunla konuşamazsın Duru. Kimse sonuna kadar uğraşmadan senin kim olduğunu bulamaz. Evet masanın diğer başında o var, güçlü olabilir ama bir derdi olmalı. Öylece yüz yüze gelemezsin bu herifle."

"Ne yapacağız o zaman? Mecbur gidip konuşacağım. Başka bir yolu yok. Ticaret yaklaşıyor, masadakilerin gücü ondan az olabilir ama o tek başına. O kadar kişiye karşı çok zor."

"Bu adamın seninle ne derdi olduğunu bilmiyoruz! Belki senin gücünü de istiyor, ne bilelim biz?! Güvenemeyiz! Konuşmayacaksın Duru! Gerekirse itlerinden birine ulaşır ben çıkarım karşısına!" Bağırmasıyla kafamı ona döndürdüm.

"Eninde sonunda açık edecektim zaten kendimi. Daha zamanı vardı evet ama bir gün o masaya oturacağım, ikimizde biliyoruz bunu. Bir korkak gibi karşısına çıkmayayım mı? Karşısında kim olduğunu görmeli Marcel. Elindeki kozu rahatça oynamasına izin vermemeliyiz. Üstelik ne isteyecek onu bile bilmiyoruz." Hışımla konuşmuştum. Marcel eliyle alnını sıvazlarken sinirimi biraz dindirip kollarımı beline sardım.

AMORWhere stories live. Discover now