17. Bölüm

3.4K 131 23
                                    

Gözlerimi kırpmadan tavana bakarken elimle telefonuma uzandım.

Saat 05.50,Cumartesi.

Masanın toplanacağı ve benim yeraltıyla bizzat tanışacağım gün. Benim ben olmaktan çıkacağımı düşündüğüm ve bunun için korktuğum gecenin sabahı.

Masallarda güçlü kralların kızları her zaman güzellikleriyle ve asaletleriyle tanınırdı ya da benim bildiğim kadarıyla annemden dinlediğim masallarda hep bunlar vardı. Paralel evrenin oyunu muydu bilemem ama yer altındakilerin beni daha görmeden bu anlama yanaşır bir ismi, Kupakızı'nı vermeleri bana masalları anımsatır hep. Tabi bu ne biçim bir masal? Değil mi? Dedemden babama, babamdan da bana kalan miras, onlarca kişinin ölümüne sebepler olan, ellerime kan bulaştığı, gücün ve namın elimde bulunduğu bir masal...Belki de kötü bir roman.

Bunca zaman o masaya fiilen oturmamam sadece kendimi mafyanın kucağına atmamak için değildi tabi ki. Mafyalardan birisi ta kendimdim. Sadece güvenlik için de değildi. Ben bu işi sırtıma aldığımda getirisini ve götürüsünü çok düşünmüştüm. Bir plan yapmadan önce yüz kere düşünüp, hamlelerime karar verip öyle almıştım bu işleri. Ama şimdi korkuyordum. Günler önce şirkete gelen nottan sonra artık benim kaçak oynamamı istemediklerini aksi halde beni düşürmeye çalışacaklarını belirtmişlerdi. Korkum elbette ki bir avuç insanın zekamı alt edebilecek olması falan değildi. Yağız'ın gelişi masaya oturmamı hızlandırmıştı. Ani olmuştu bu karar. Ben şu ana kadar kumarhane,silahlar,kaçak mal işlerine girsem de hiç uyuşturucu işine girmemiştim. Hiç insan ticaretlerine de girmemiştim. Korkum,istemeden de olsa bunlara bulaşmaktı. Elimden geldiği kadar ticaretleri engelliyordum. Polisle defalarca kez işbirliği yaptığımı da biliyorum. Ama korkmamak elimde değildi.

Henüz çok erken olmasına rağmen daha fazla uyuyabileceğimi sanmıyorum. Bu yüzden yataktan çıktım ve üzerimi değiştirdim. Bir tayt ve sweatshirt giydikten sonra kulaklıklarımı da alıp kendimi evin arkasındaki ormana attım. Saat daha erken olduğu için hava daha da soğuktu ama bunu umursamadım. Zihnimi toplamak için bu hava ve müzik bana yardımcı oluyordu. Adımlarımı yavaşlatıp yürüme temposunu yakaladım. Ardiyenin arka tarafından dolanıp kış bahçesinin olduğu yöne ilerledim. Gözlerimi ayaklarımla ezdiğim çimenlerden kaldırıp kış bahçesinin kapısına baktım. Marcel elleri kapüşonlusunun cebinde,omzunu pervaza dayamış bana bakıyordu. Ona baktığımı fark edince gülümsedi. Muhtemelen o da benim gibi günün stresinden dolayı uyuyamamıştı. Az basamaklı merdivenden çıkıp yanına ulaştım ve yanağından öptüm.

"Günaydın."

"Günaydın güzelim. Hadi git duşunu al. Ben de Mehmet'i uyandırayım kahvaltı edelim." Onu başımla onayladım ve merdivenleri tırmandım. Odama girer girmez üstümdeki kıyafetlerden kurtuldum. Kendimi sıcak suyun altına attığımda buz gibi havadan sonra çok iyi gelmişti. Duşta biraz oyalandıktan sonra saçlarımı kuruttum. Bugün akşamki organizasyona gideceğim için şirkete gitmeyecektim. Bu yüzden üstüme lacivert eşofman takımımı giydim. Telefonumu da cebime koydum ve odamdan çıktım. Merdivenden çıkan Marcel'i görünce Mehmet'in henüz uyanmadığını anladım.

"Uyanmadı mı daha?"

"Horul horul uyuyor. Ne uyanması?" Adımlarımı onun odasına yönlendirdim. İçeri girdiğimde yüzüstü uzanmış ağzı açık uyuyan Mehmet'i görünce istemsizce güldüm.

"Mehmet! Kalk hadi!" Mırıldandı ama cevap vermedi.

"Mehmet hadi kalk! Kahvaltı edeceğiz."

"Git."

"Olmaz. Misafirimiz var." Marcel anlamayarak bana baktı.

"Ne misafiri ya!" Kafasını diğer tarafa çevirince tekrar konuşarak elimi çıplak sırtına değdirdim.

AMORWhere stories live. Discover now