5.Bölüm

4.3K 171 55
                                    

5.BÖLÜM
Seksendört & Ölürüm Hasretinle

Nefesim kesilir gibi oldu.

"Ladin..."

Adımı bir kez daha sayıkladığında elim ayağım birbirine dolaştı, ne yapacağımı bilemedim. Yanına gitsem, uyandırsam... Nasıl bir tepki ile karşılacağım da muallaktı.

Ben öylece durup düşünürken Erez'in telefonu titremeye başladı. Titreşimdeydi. Odaya el mahkum girerek masaya yaklaştığımda ekranı yanıp sönen ekranına baktım.

Şimal arıyor...

Bakışlarım durulurken Şimal'in kendisini değil de Şimal'in telefonundan Arzu denilen o yılanın aradığına emindim. Çağrıyı sessize alarak doğrulurken koltuğa Erez'in yanına oturdum. Kapalı gözlerini, uzun siyah kirpiklerine, kalın siyah kaşlarına ve biçimli burnuna, sakallı yüzüne... Çehresinin her bir yerini inceledim. Dudaklarımda istemsiz bir tebessüm oluşurken parmak uçlarım sakallarında gezindi. Nefesim yüzüne yakındı. Gözlerim ayrılmadı hiç ondan.

Bakışlarım dudaklarına kayınca tebessümüm büyüdü.

Beni öptüğü ilk an geldi aklıma.

"Nereye geldik burasi neresi?" Bazen Erez ile okul çıkışı kaçıp ya seraya ya atölyeye gelirdik ama bu kez farklı bir yere gelmiştik. Sahil kenarında bir yerdi ve salaş bir ortama sahip sahil kafeden ve ileride teknesini boyayan amcadan başka kimse yoktu. Issızdı. Sahil kum değildi, çakıltaşları ile doluydu.

Denizin dalgaları bu taşlara çarpıp kıyıya ulaşıyor ses çıkartıyordu.

Erez bana bakarak gülümsedi. "Seni kaçırdım." O da gülünce ben de güldüm. "Ne demek kaçırdım ya?"

Omuz silkti. "Basbayağı kaçırdım. Evleneceğim. Namusumsun sen benim." Derken dalga geçtiğini biliyordum. Omzuna vurdum. "Ya Erez..."

Sahilde yürümeye başladığımızda Erez elimden tutarak beni çekti, "Marinaya çıkalım." dedi ve ona uydum. Marina dediği, denizin belli bir kısmına kadar köprü yapılmıştı. Tahta merdivenlerden çıkarak geniş köprüde sadece ikimiz el ele sallanarak ucuna kadar yürüdük. Ucuna gelip durduğumuzda Erez'in elini bırakıp kollarımı iki yana açtım ve gözlerimi yumup rüzgârın bedenimi yalamasına izin verdim.

Aylardan Mayıs'tı. İlkbahar bitmek üzere yaz geliyordu belki denize girmek için erkendi ne de olsa Marmara iklimiydi, evet bu bilgileri az önce çıktığım son ders Coğrafya dersinden öğrenmiştim. "Denizler geç ısınıyor demişti Afife Hoca." Erez'e döndüm. "Soğuk olsa da girseydik. Keşke mayo falan getirseydik ya."

Erez yanıma sokularak, "Soğuk olsa da biz ısıtırız denizleri. Sayemizde bir ilk yaşanır. Marmara Denizi erken ısındı!" diyerek son cümleye kadar ciddiyetle dinlerken gülme  tuttu beni. "Off... Kusacağım şimdi."

"Ne dedim şimdi? Doğru mu doğru..."

"Aklın fikrin..." deyip sustuğumda Erez beni elimden yeniden tutarak çekti, "Benim aklım da fikrim de sensin Ladin," dedi ve beraber marinanın ucuna oturduk. Sırt çantalarımızı kenara koyarkem ayakkabılarımızı çıkardık. Bacaklarımızı sallandırırken Erez kolunu belime sardı ve sırtımı onun göğsüne yasladım. Beraber denizi ve güneşi izledik.

Manzara güzeldi.

Erez ile daha bir güzeldi.

Bu sene liseden mezun olacağı onu okulda bir daha göremeyeceğim aklıma gelince suratım düştü. Erez çenemden tutup beni kendine çevirince doğruldum, ona döndüm. "Ne o? Suratın düştü?"

Buna Bir Son VerWhere stories live. Discover now