13. Bölüm

3.7K 338 151
                                    

Yemyeşil çayırlarda atını özgürce koşturan Catherine, göz ucuyla, bazı ağaçların altında insanlar olduğunu fark ediyordu ama bu manzara; önündeki toprakları henüz insanoğlunun elinin değmediği, bakir topraklarmış gibi hissetmesine engel olamayacak kadar az gözüne çarpıyordu. 

Sadece kendinin değil, hiç kimsenin birkaç mil geride dünyanın en büyük ve en kalabalık şehirlerinden birinin olduğuna inanmasının mümkün olmadığını düşündü. Sanki bütün o gürültü, insan yığını ve karmaşa; başka bir şehre ya da daha doğrusu başka bir ülkeye ait olacak kadar uzakta kalmış gibiydi.    

Hedefi uçsuz bucaksız arazideki en büyük meşe ağacıydı. On saniye sonra oraya vardığında, soylu Arap atı Şahbaz'ın dizginlerine asıldı. Şahbaz değil de deli gibi dört nala koşan kedisiymiş gibi nefes nefese kalmasının nedenini bilmiyordu ve umursamıyordu da. Özgür ve özgür, kendini akıl almayacak kadar özgür hissediyordu ve tabii kabına sığmayacak kadar da neşeli. O kadar ki rüzgarın etkisiyle al al olmuş yanaklarıyla, tam karşısında, sırf nezaketinden ötürü atından inmeden onu beklemiş olan erkeği, pervasızca, "Bu hile yapmak sayılır!" diyerek suçladı.

Dudaklarında eğreti bir gülümseyişin izleri dolaşan erkek, artık ayrılmış olsa da bir zamanlar İngiliz ordusunun seçkin üyelerinden biri olduğunu her zaman hissettiren çevikliğiyle atından erkeksi bir zarafetle iniverdi. Başkalarına karşı her daim huysuz, sahibine karşı her daim uysal  Gölge'nin burnunu sevgiyle okşadı ve kulağına doğru Catherine'in duyamadığı bir şeyler fısıldadı. 

Gölge'nin -korkutucu derecede büyük, siyah aygırın- sahibinin omzuna burnunu sürerek halinden memnun bir tavırla homurdanması, Albay William Tramley'in derinden gelen gülüşüyle ödüllendirildi. 

Albay Tramley, son on yıldır karşısına çıkmış en ilgi çekici, en cazibeli kadınlardan biri olduğunu düşündüğü Leydi Thorne'a doğru dönmekte acele etmedi. Yandan bir bakışla, "Eğer atışlarınız sırasında hile yaptığınızı kabul ederseniz ben de burada hile yaptığımı kabul ederim leydim." diyerek ona meydan okudu. Alaycı sesinden kadınla şakalaşmaktan ne kadar hoşlandığını hissetmek mümkün değildi.   

Catherine, içten gelen kahkahasına eşlik eden coşkulu bir tavırla ellerini ileri uzattı ve "Yardım edin!" diye buyurdu. 

Tramley; başka bir kadında belki yapmacık ya da itici olabilecek bu hareketi Catherine Thorne yaptığında, neden onu yapmacık ve itici bulmadığını kendine sormadı bile. Kadını incecik belinden kavrayarak aşağı çekti. 

Catherine, ayakları yere değer değmez başını kaldırıp erkeğe gülümsedi.

"Teşekkür ederim albay."

 Erkek, elini gövdesinin önüne getirerek eğildi.

"Emrinizdeyim leydim."

Gülümsemesi genişleyen Catherine, ağacın altındaki örtüye doğru ilerledi. 

"Ah, her şey hazır! Orada öyle durmayın albay! Gelin, sizin sevdiğiniz o elmalı tartlardan ve çıtır kurabiyelerden yaptırdım."

William, Leydi Catherine Thorne'un teklifini ikiletmedi. Örtüye doğru yaklaştı ama tam bir centilmen olduğu için leydi oturmadan oturması mümkün değildi. Ne yazık Leydi Catherine, ilk denemesinde örtünün üzerine oturmayı başaramadı; ikincisinde de üçüncüsünde de başaramadı. En sonunda, "Lanet olsun!" diye homurdandı. 

William Tramley, leydinin asla kabul edilemeyecek küfürlü konuşması karşısında sadece güldü. 

"Bunu komik bulmanıza sevindim doğrusu albay!" diyerek homurdanmaya devam eden kadın karşısında dayanamayıp bu sefer de kocaman bir kahkaha patlattı.

BOŞA GEÇEN YILLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin