18. Bölüm

4.8K 374 110
                                    

Catherine, içinde dolup taşan kin ve nefretin gözlerine yansıdığını bilmesine rağmen buna engel olamıyordu. Sürekli, böylesi bir acımasızlığı hak etmek için ne yapmış olabileceğini kendine sorup duruyor; makul bir cevap bulamadıkça da yüreği karardıkça kararıyordu. Sonunda, "Seni lanet olası!" diye fısıldadığında, sesi hissettiği güçlü duyguların etkisiyle titriyordu. "Bunu bana nasıl yaparsın? Nasıl olur da..."

Dişlerinin arasından tıslamaya devam etmesine engel olan şey, ufak bir elin kapıya vurmasıydı. 

Her ne kadar kendini uyuşmuş gibi hissetse de çoğunlukla da bir rüyayı, hatta kabusu yaşıyormuş gibi; bu, yine de, çevresinde olup bitenleri hiç fark etmediğini göstermezdi. Odaya girip çıkan, şömineye arada bir odun atan ya da yemek getiren hizmetçileri; derinlerde bir yerde rüzgarın etkisiyle çarpıveren kapıyı, inleyen pencereleri; gün içinde Bayan Mortimer'in birkaç kez yükselen sesini, arada bir de olsa, algılayabiliyordu. Sadece... Sadece uyuşmuş beyni, ince dokunmuş kumaştan bir perdeyle örtülmüş gibi etrafında olup bitenleri tam olarak anlamlandırmasına; korkudan katılaşmaya meyleden kalbi ise duyarsızca dinlemekten ve izlemekten öte bir şey yapmasına engel oluyordu. Aslında Catherine, kendi fark etmese de, gün geçtikçe söylenen çoğu şeyi anlamaktan uzaklaşıyordu; çoğu, kulağına başka dilde söylenmiş sözler gibi geliyordu.

Bayan Mortimer'in talimatıyla içeriden gelecek onay sesini beklemeye gerek görmeden içeri girmiş olan hizmetçi kız; hafif bir selamın ardından şöminenin önündeki sehpaya bırakılmış servis tepsisini, yine Bayan Mortimer'ın talimatı uyarınca izin istemeden aldı. Yemeklerin birine bile dokunulmadığını gördüğünde sessizce iç geçirdi. Sebebi şaşkınlık değil, hayal kırıklığıydı. 

Evdeki bütün hizmetçiler, son iki gündür Leydi Thorne'un yemek yemediğini ya da çok az yediğini fısıldayıp duruyorlardı. Jane, nedense, kendi getirdiği tepsinin bir farklılık yaratacağını; leydinin yemeğin tamamını değilse bile çoğunu bitireceğini ummuştu. Böylelikle diğer hizmetçilerden ayrılacak, belki uğurlu bile kabul edilecekti ama daha ötesi Jane, Bayan Mortimer'ın gözüne girebilecekti. 

Omuzları düşmüş bir biçimde odadan çıkmadan önce Jane'in bakışları, arkalıklı sandalyede sırtı dimdik oturan Yeşil Koru'nun hanımına kaydı. 

Çoğunlukla yalnızlığı tercih eden Leydi Thorne'un sessizliği, evin çalışanlarını hep tedirgin ederdi. Bazıları, onun bir leydi olmayı bilmediğinden hizmetçilerle nasıl konuşulacağını da bilmediğine hükmederek onunla ilgili fısıltılı dedikodular yapardı. Bir keresinde Bayan Mortimer, ki Jane'in hayali ileride bu kadın gibi büyük bir malikaneyi aynı beceriklilikle yönetebilmekti, mutfakta yapılan böyle bir dedikoduya şahit olmuş ve gözünü bile kırpmadan altı hizmetçiyi birden işten kovmuştu. Jane gibi sadece sessizce dinleyenleri de "Bir daha böylesi seviyesiz konuşmalara göz yumduğunuzu görürsem sizi de onların peşine göndermekte tereddüt etmem!" diyerek azarlamıştı. 

Jane; Leydi Thorne'un yalnızlığını ya da sessizliğini onun bir asilzadenin kızı olup olmamasına bağlamıyordu. Jane'e göre Leydi Thorne, yapısı gereği sakin bir kadındı. Yeşil Koru'nun çalışanları, onu soğuk da bulurdu ve Jane, "Öyle olsa ne olur?" diye düşünürdü. Leydi Thorne Yeşil Koru'nun hanımıydı; isterse soğuk, isterse sıcak olurdu. Ayrıca Jane, Lord Thorne'u tanıyan herhangi birinin "soğuk" sözcüğünü ihtiyatlı kullanması gerektiğine inanırdı çünkü ona göre kimse Lord Thorne kadar soğuk olamazdı. Soylu adamın sesi, duruşu, hatta davranışları; buz gibi bir incelikle yoğurulmuştu. Hele o gözleri! Gözleri, Jane'e dondurucu kış günlerinde Yeşil Koru'nun saçaklarından sarkan buzları hatırlatırdı. O kadar soğuk, o kadar katı, o kadar keskin...  

Jane'in Lord Thorne'la ilgili bu düşüncelerini, bu kadar yoğunlukla olmasa da diğer hizmetçiler de paylaşırdı. Jane'in hiç anlayamadığı şeyse adamın bu hallerini, içlerinden bazılarının çekici bulmasıydı; o kadar ki lordun soğukluğunu, eğer o izin verse, kendi sıcaklıklarıyla nasıl eriteceklerini anlatırlarken onları hem şaşkınlıkla hem de utançla dinlerdi. Onlara göre zaten soğuk bir adam olan Lord Thorne'un en az kendi kadar soğuk karısı tarafından eritilme olasılığı hiç yoktu. Kıkırtılar eşliğinde, her iki yatak odasının şöminesinde o kadar çok odun yanmasının nedeninin de onların erimeyen buzları olduğunu konuşurlardı. Daha da ileri giderek evin efendisiyle eşinin, bir varis gerekliliğini bile göz ardı ederek, sadece o iş için bile aynı yatakta bir araya gelmediklerini iddia ederlerdi ama işin aslı, bu konuda gerçekten fikir sahibi olabilecek iki kişi, Bayan Mortimer ve Bay Hawkins, dedikodu yapmadıkları ve lord ve leydiye sonuna kadar bağlı oldukları için de söylediklerinin doğru olup olmadığından asla emin olamazlardı.   

BOŞA GEÇEN YILLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin