Bölüm 10 - İmkânsız olan ne?

18.4K 839 506
                                    

Lütfen buraya tarih yazmayı ve yorum yapıp oylamayı unutmayın. Destekleriniz çok önemli. ♥️

BÖLÜM 10 – İMKÂNSIZ OLAN NE!?

HERA

İlk defa bir sabah uyandığımda tamamen farklı hissediyordum. Hem gergin hem rahatlamış hem de fazla düşünceliydim ama bir yandan bir şeyler değişmiş gibi geliyordu. Sanki bir kapının kilidi açılmış ve anahtar bir daha kilitlenmemesi için çok uzak bir yere fırlatılmıştı. Bunun Lucas ile ilgili olduğunu düşünmüyor değildim ama başka bir şey vardı. Başka bir his.

Dün gece Martin'e beni eve bırakırken olanları anlatmıştım. Lucas'la olanları.

Martin'e içimde değişmeye başlayan şeylerin kolay kolay beni ele geçiremeyeceğini bir kez daha hatırlattığımda sadece gülmüştü ama bana itiraz etmemişti.

Bu sabah hislerimdeki tuhaflığın sebebi bir yandan buydu. Lucas artık hayatımdaydı ne şekilde olursa olsun bu değişmeyecekti, en azından bir süre. Fakat aramızda olan şeyler, söylenmeyen kelimeler bir süre daha söylenmemiş olarak kalmak zorundaydı. Ben her şeyi çözene kadar, avuçlarımda zaferi hissedene kadar böyle kalmalıydı.

Başımı iki yana salladım.

Nereye kadar? Diye sordu beynimin içindeki ses. Nereye kadar giderse, oraya kadar. Dedim. Ama o benimle aynı fikirde değildi. Duygular savaşmayı severler ve kalp daima onların yanındadır. Elinden geldiği kadar savaş. Mağlubiyetini geciktirmek sadece seni yıpratır.

"Lanet olsun!" kendi kendime konuşmaktan nefret ederdim!

Söylenerek adımlarımı banyoya yönlendirdim. Dün gece zaten doğru düzgün uyuyamamıştım. Lucas'la aramızda geçenlerin haricinde tüm gece ortalığı temizlemek için ve ipuçları toplamak için uğraşmıştık. Ben, Lucas, Martin, Nat ve Cass bir yandan da Drew'un bu durumu ört pas etmesine yardım etmiştik.

Drew eğer içerideki adamım olmasaydı ne olurdu bilmiyordum ama ona verdiğim sözü de tutacaktım. Onu San Francisco polis departmanının başına getirecektim. Eh, nasıl olacağını şu an kestiremiyordum ama kendi işlerimi yoluna koyar koymaz ilk ilgileneceğim şey bu olacaktı.

Hızlı bir duş alıp çıktım ve üzerime bir tayt bir tişört geçirdikten sonra kahve makineme doğru ilerledim. Bugün izin günümdü. Yani en azından Morrison inşaat için izin günümdü. Kendi işim için ise kesinlikle öyle bir durum söz konusu değildi. Akşam sevkiyat vardı ve ben zedelenmiş bir kaburga, patlak bir dudak ve uykusuzlukla gitmek zorundaydım.

Kendi hasarlarımı düşünmem aklıma yine Lucas'ı getirince telefonumu elime aldım. Arama tuşuna basmadan önce bir süre bekledim. Onu aramak için bu kadar çekineceğim aklıma gelmezdi.

Kahve makinesini çalıştırırken mutfak dolaplarının yansımasından kendime baktım. Neredeyse bir aydır onunla çalışıyordum ve dünkü öpüşmeden sonra bu cinsel çekimin artık bir öpüşmeyle kalmayacağını biliyordum. Çoğu şey başladığı gibi kalmayacaktı. Bunu fark etmiş olmak aralıksız bir şekilde içimdeki yükü çoğaltıyordu. Seslice inleyip gözlerimi yumdum.

Telefonumun sesi düşüncelerimi böldüğünde gözlerim ekrana ilişti. Arayan tabii ki o'ydu. Beni bu zahmetten kurtarmıştı en azından.

"Günaydın." Sesi kulaklarıma dolunca aptal gibi sırıttım.

"Günaydın."

"Bugün nasılsın? Kaburgalarının ağrıdığını tahmin ediyorum."

Kesinlikle haklıydı.

GÜMÜŞ TAHT (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin