Takip

314 186 211
                                    

Hikayeme bakanlar lütfen oy kullanmayı unutmayın⭐
Keyifli Okumalar!💐

Kapının zil sesine uyanmıştım, "sabah sabah kim bu Allah aşkına"
Saat on iki olmuş ben sabah diyordum. Olsun dün yaşadıklarım hiç kolay değildi. Geldiğimde akşama kadar uyumak istemiştim. Evde kimse yoktu Bedir ve babam işe annem de kesin komşuya gitmişti. Ağır ağır adımlarla kapıya gittim.

"E hani kapıda kimse yok şaka mı bu?" Tam kapıyı kapatırken yerde ki papatyalarla, güllerle süslenmiş buketi gördüm.
Aldım ve hemen üstünde ki kartı aradım.
"İsimsiz değildir herhalde" diyerek söylenmeye ve aramaya devam ettim.
Kartı buldum ve aynen şöyle yazıyordu.

"Dün için kusura bakmayın. Size bir şey olsaydı kendimi asla affetmezdim. Hele ki benim yüzümden bir şey olsaydı. Tekrar özürlerimi iletiyorum. Lütfen kabul et. Aşağıda numaram var bir şey olursa aramanız için"
'Arın Soylu'

Bu ne cüretti anlamıyordum. Evime özür çiçeği gönderecek kadar üzülmüş müydü gerçekten ?
Kapıyı halen kapatmamıştım bakınıyordum etrafa. Eminim ki izliyordu. Yüzümde tebessüm oluşmuştu. Hemen gizledim sevinmişliğimi anlamasın diye. Kapıyı kapatıp mutfağa geçtim bir çay suyu koydum. Buketi de odama çıkartıp vazonun içine koyacaktım. Büyüklerimden kalma bir vazom vardı içi boştu onun sayesinde dolmuştu.

Yatağa uzanıp tavanı seyrederken istemsiz gülerken buldum kendimi. Neden bu kadar sevinmiştim anlamıyordum. Karta tekrar bakıp numarayı kaydedip mesaj atmak istedim, sonra vazgeçtim. Tekrar karar değiştirip yine vazgeçtim. Ama en sonunda kendimi mesaj atarken buldum.

Akgül : "Teşekkür ederim çiçekler için. O kadar zahmete gerek yoktu. Bedir bana anlatsaydı önceden ne iş yaptığınızı zaten gelmezdim emin olun."

Gönderdim.
Çok mu atarlı giderli olmuştu?
Olsun hak etmişti. Başkalarının hayatlarını tehlikeye atmasına gerek yoktu. Telefonumu da yanıma alıp aşağı indim. Çayımı demleyip ekmek arası hazırlamaya koyuldum. Arkamı döner dönmez telefon çaldı. Heyecanlandım. Arayan Arın mıydı acaba merak etmiştim. Hemen telefonuma baktım arayan Gülçindi. Suratım asılmıştı biraz ama olsun. Belki arardı.

"Alo canım" dedim mutlu bir sesle.
"Nasılsın canım" dedi neşeli bir sesle. Anladığım kadarıyla İstanbul'a gelmişti.
Hemen karşı apartmanımızda oturuyordu Gülçin. Çocukluktan arkadaştık. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmemiştir.
"İyiyim canım sen nasılsın geldin herhalde"
"evet geldim müsaitsen geleyim diyecektim"
"gel gel çay demledim bende yeni kalktım zaten" sevinmiştim.
Uzun zamandır görmüyordum keretayı.
"Tamam" deyip kapattı telefonu.

Beş dakika sonra kapım çaldı. Kapıyı açar açmaz çığlık atıp boynuma atladı. O kadar özlemişiz ki birbirimizi. Sanki yıllardır görüşmemişiz.
"Dur be Gülçin boğdun boğdun" dedim nefes almaya çalışırken.
Zar zor ayırdım kendimi.
Gülçin'i mutfağa göndererek bende odanın yolunu tuttum üzerimi değiştirmek için. Odaya girdiğimde ise  yerde dünden kalma gri bir ceketi gördüm. Bu Arın'ın ceketiydi. Dün gece uyurken üzerime örtmüştü ve öyle kalmıştı. Elime alıp istemsizce kokladım ve onun kokusu duruyordu.

 "Allah'ım bu nasıl bir güzel..." diyordum ki kendime geldim.
Ne yapıyordum ben. Elin adamının ceketini kokluyordum. K 9 köpeği miyim canım ben Allah Allah. Ayak seslerini duyar duymaz dolabın köşesine attım ceketi.
Gülçin'e başımdan geçenleri elbette anlatacaktım ama elimde ceketle görsün istemedim.

"Hadi ama Akgül çayları koydum neredesin" diyerek daldı odaya.
Patavatsız kız işte insan bir kapı çalar belki müsait değilim, belki üzerimi değiştiriyorum.
"Geldim geldim" diyerek banyoya gittim. O arada elimdeki telefon titredi. Bir mesaj. Kimden.

KÖTÜ KRAL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin