5: Emily, Minho ve Kulübe.

1.6K 244 41
                                    

Kraliçenin konuşmasından sonra herkes sessizlik yemini etmiş gibi ağızlarını bile açmamış, sadece birbirlerine ve yaşlı kadına anlamaz bakışlarını göndermişlerdi. Yine de, ağır feromonları yüzünden hiç biri veliaht prense göz değdirmeye cesaret edememişti.

Tabi ki Jisung hariç.

Her an patlamaya hazır gibi görünen yapıp adamdan gözünü ayıramıyor, küçük çaplı kıyametin kopacağı anı korku ve endişeyle bekliyordu. Dişlerini birbirine bastırıyor, çene kasının belirginleşmesine ve alnındaki damarların belli olmasına sebep oluyordu. Sıktığı elleri titriyordu, yüzü kızarmıştı; tarçın kokusu ağırlaşmış ve dayanılmaz olmaya başlamıştı. Omega, hissettiği feromonlar yüzünden başının döndüğünü hissediyordu.

"Şaşkınlığınızı attıktan sonra bu konuyu detaylıca konuşmamız ve gerekli olan her şeyi planlamamız gerektiği görüşündeyim. Tüm krallığı yönetecek bir kral olmalı, yanında ise ona akıl verebilecek bir eş."

Kraliçe Lee, misafirlerini bulundukları yerde bırakıp şatoya ilerledi. Annesinin arkasını döndüğünü gören prens ise hemen arkasından gitti.

"Davetimizi geri çevirmediğiniz için teşekkür ediyoruz, hepinize iyi yolculuklar ve iyi akşamlar diliyorum." Kâhya, yan taraftan çıkagelip herkesi nazikçe kovduktan sonra aynı şekilde gitmişti.

Diğer soylu aileler yavaşça dağılırken Bang ailesi kıpırdayamamıştı bile. Jisung ilk önce annesine, sonra da kardeşleri arasından kendisiyle en yakın kişiye, Chan'a baktı. Ne olacağını bilmiyordu. Elbette biriyle eşleneceğini biliyordu, bunun için eğitilmişti ve bunu istiyordu da. Ancak bu şekilde olacağını düşünmemişti, bir alfanın onu beğenip tamamen kendi isteğiyle izdivaç teklif edeceğini düşünüyordu. Onu kazanmak için diğer alfalar ile rekabet edecek, kendini sevdirecek birinin eşi olacağını düşünüyordu.

Onu sevecek bir alfanın eşi olacağını, ve kendisinin de o alfayı seveceğini düşlüyordu.

Dolan gözlerini saklamaya çalışmadan hışımla yerinden kalkıp ailesini arkasında bırakarak at arabalarının bulunduğu yere koştu. Kendisine ait olan açık kahve rengindeki ata bir eyer geçirip bindi ve hızla uzaklaşmaya başladı. Biniciliği severdi, ormanda en sevdiği yere gidip herkesten uzaklaşmayı ve saatlerce gün batana kadar kısrağı ile konuşmaya bayılırdı.

Gözünden akan yaşları tek eliyle silerken diğer eliyle de dizginleri tutuyordu. Her zamanki dinlenme yerine gidip bir süre ağlamayı ve kaderine saydırmayı düşünüyordu.

Yarım saat kadar sonra gördüğü küçük kulübeyle gülümsedi. Bazı geceler burada kaldığı olurdu, kendi elleriyle yapmıştı.

"Susadın, öyle değil mi Emily? Bu gün burdayız, o yüzden istediğin gibi dolaşabilirsin bebeğim." Derin bir nefes alıp toprak kokusunu içine çekti. Ayaklarını yere bastıktan sonra eyeri atından çıkarıp bir kenara koydu ve önceki gün ördüğü yelesinin ucundaki tokaları çıkardı. Emily örgüleri severdi, bazen çimlerin üzerinde uzanırlarken öylesine yelesini örerdi.

İzlemeye doyamadığı kısrak, kulübenin yanındaki küçük su yoluna gitti. Jisung da kulübeden çıkardığı katlanılabilir sandalyeye yerleşti.

Üzüldüğü şey Minho ile mühürlenecek olması değildi. Bulunduğu duruma bakılırsa seçme seçeneği yoktu ve karşısındaki kişi Minho olduğu için şanslı bile sayılırdı. Kendini bilmez, berbat kişiliği olan ve her bakımdan çirkin biri de olabilirdi ama değildi.

Onun üzüldüğü şey heveslerinin ve hayallerinin boşa çıkacak olmasıydı. Sevmediği biriyle evlenecek ve bir de o kişiden yavrusu olacaktı. Kaldı ki Minho da ne evlenmek ne de birini sevmek istiyordu, her ne kadar daha önce konuşup sohbet etseler ve alfadan birazcık etkilenmiş olsa da bu hiçbir şeye yardımcı olmazdı. Zorunda bırakılmış gibi hissediyordu ve bu daha da canını yakıyordu. Sezon başlayalı henüz bir hafta olmuştu ve tüm yaşadıkları gerçek dışıydı.

Favorite of the Lee's, MinsungWhere stories live. Discover now