27. Bölüm

10.4K 751 76
                                    

*

Hiç sarsılmayan uyku düzenime bıçak gibi saplanan o gecenin sabahında gizli gizli eve girmiş ve bir kaç saatlik uykudan sonra kardeşlerimi ve babaannemi yolcu etmek için güç bela uyanmıştım. Aşağı inip eşyaları arabaya yerleştirirken Ferzan teyzeler evlerinden çıkmışlar ve onlardan bir kaç dakika sonra takım elbisesi içinde işe gitmeye hazır Etem sokağın başında görünmüştü.

Aramızda kısa ama epey manalı bir bakış geçmişti, tutkulu bir gecenin sabahına uyanmamışız gibi olağanca rahatlığıyla babannemlin elini öpmüş, hayır duasını almıştı. Yüzünde nazik bir gülüş ve ona çok yakıştırdığım babacan tavrıyla Ferhat'ı uzun yolda araba kullanma konusunda uyarılarda bulunmuş ve Mazhar'ı da kolunun altına çekip bir abi edasıyla şakalar yapıp güldürmüştü. 

Ferhatlar gözden kaybolana kadar benimle duran Etem ve ailesi sabah kahvaltısına davet etselerde erkenden yaptığımızı söyleyerek reddetmiştim, aslında bizimkiler bir şeyler atıştırırken yanlarında öylesine durmuştum ama o kadar çok uykum vardı ki vurup kafayı uyumak istiyordum.

Etem halimden anlamış olmalı ki annesine ısrar etmemesi konusunda uyarıda bulunmuş ve içeri yollamıştı. Onların bahçe kapısı önünde yalnız ikimiz kaldığımızda kedi gibi sırnaşıp sinesine saklanma arzuma ket vurarak nazlı nazlı gülümsemiştim.

"Uyuyabildin mi hiç," demişti sesindeki ve bakışlarındaki şefkati iliklerime kadar hissetmemi sağlarken.

"İki saat kadar." Ona dokunma muhtaçlığıma karşı çıkamayarak sadece ilk düğmesi açık gömleğinin açık bıraktığı kadarıyla tenine dokunmuştum. "Ya sen?"

"Bir saat kadar."

"İşe mi gideceksin pazar pazar?"

"Evet," demişti elleri cebinde yana eğdiği başıyla bedenimi süzerken.

"Yorgun değil misin?"

Dudağının bir kenarı serseri bir havayla yukarı kıvrılmıştı. "Alışmak lazım."

Uykusuzluğun getirdiği sarhoşluk nedeni ile imasını anlayamazken bir de "Neye alışmak lazım," diye sormuştum şapşal şapşal suratına bakarken.

Yakasına dolanan elimi avcunun içine alıp dudaklarına götürmüştü. "Uykusuz gecelere güzelim." Sıcak nefesi tenime yayılıp sakaldan arınmış yüzüyle temas ettiğimde ancak anlayabilmiştim imasını. dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Belli ki onunla olduğum sürece bir değil bin bir gece gün ışığı dolacaktı yüreğimin üzerine, içli bir nefes çektiğimde içime şefkat barındıran gözleri alayla parıldamıştı.

"Şikayetim yok," demiştim alttan alttan ona  bakarken, aramızdaki mesafeyi bir adıma indirdiğimde içe içe olan ellerimiz yanımızda sallanmıştı. Sağa sola bakınarak çevreyi kontrol etmiş bir de dönüp evine bakmıştı. Eğilip dudaklarını alnıma bastırdığında ceketinden kavramıştım.

"Ne tenine doyabiliyorum ne yüreğine. O yüzden çıkarma beni yoldan, seni sırtıma atıp eve götürmem an meselesi."

"Şansa bak ki evde boş." O serseri sırıtış yine yüzünde yer edindiği an bacaklarıma doğru meylettiğinde geriye doğru kaçmıştım gülüşlerime engel olamazken.

"Ya ben şaka yapmıştım, hemen de inanıyorsun."

"İnanırım tabii güzelim, nasıl bakıyorsun farkında mısın?"

"Birazcık." Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp bir süre bakmıştım ona, sarılarak uyumak vardı ama ilgilenmesi gereken işleri olduğunu da bildiğimden onu zora sokmak istemiyordum. "Gideyim bari ben."

GÜN IŞIĞI GİBİWhere stories live. Discover now