29. Bölüm

11.2K 713 281
                                    

Elbisenin sırtındaki fermuarı zor bela çekip aynadan üzerimde nasıl durduğunu kontrol ettim. Yan durup kalçalarımı nasıl gösterdiğine baktıktan sonra telefonun ekranından beni izleyen adama döndüm.

"Bu nasıl olmuş sevgilim?" O da inceleyebilsin diye kendi etrafımda döndüm ağır ağır.

Ofisindeki sandalyesinde otururken yarı sırıtır bir ifade ile bana bakıyordu. "Çok yakıştı."

Telefonumu elime aldım. "Ya bunu ya da kırmızıyı giyeceğim." Kalın sayılacak askısıyla bedenimi sımsıkı saran vücut hatlarımı belli eden, siyah, diz altı bir elbiseydi. Topuklularla birlikte dağınık topuzla daha güzel görüneceğini düşünüyordum. Etem'le birlikte onun eski bir arkadaşının düğününe gidecektik, ben haftasonu için annemlerin yanına gelmişken burada bıraktığım elbiselerden birini seçmeye karar vermiştim

"Kırmızı da güzeldi ama bence bunu giy."

"Neden kırmızı olan değil?" Başparmağını dudağının kenarında gezdirmeye başladı, günler içinde uzayan sakalları gülüşüyle birlikte daha seyirlik bir hal almıştı. Pazartesi sabahı duşta yaşadığımız o heyecan verici dakikalardan sonra doğru düzgün yüz yüze bile gelememiştik. Yeni mekanla uğraşmasının yanı sıra restoranda yaşanan olumsuz durumlar yükünü arttırmıştı. Bu nedenle gece geç saatte yanıma gelip benimle uyumuş sabah ona hazırladığım kahvaltıyla güne başlamıştı.

Bugün de günlerden pazardı ve akşam saatlerinde eve geri dönecektim, gitmeden önce giyeceğim elbiseyi seçmek istemiştim. O sırada arayan Etem'e de bunu söylediğimde direkt telefonu kapatıp görüntülü aramıştı.

"Çünkü onu giyersen çıkamayız evden." İmasına kıkırdadığımda öylece beni izliyordu. İşin aslı denediğim kırmızı elbise düğün için hiç uygun değildi. Mini, göğüslerimi olduğundan daha büyük gösteren ve etemin bakışlarından anladığım kadarıyla da kışkırtıcı bir elbiseydi. Etem'in ne diyeceğini merak ettiğim için sormuştum sadece. "Ne zaman dönüyorsun?"

"Bir kaç saate çıkacağım hayatım, önce annemle yemek yiyelim dedik."

"Gece bende kalırsın."

"Oo alıştın sende iyice," dedim şakayla. Zor bela çektiğim fermuarı indirmeye çabalarken devam ettim. "Bensiz uyuyamıyor musun yoksa?"

"Uyuyorum da," dedi eli kravatına giderken. "Seninleyken daha güzel oluyor."

Hiç solmayan gülüşüm daha da büyüdü. "İyi madem, gelirim." Sanki onun sıcaklığına bir kaç günde alışmamış ve dün gece yokluğunu hissetmemiş gibiydi tavırlarım. Kravatını boynundan çıkarıp gömleğinin iki düğmesini açtı bunalmış bir ifadeyle.

"Kravat takmazdın sen, önemli bir gün müydü?"

"Personel toplantısı vardı, biraz resmi olayım dedim ama daraltıyor beni. Seni aramadan önce bitmişti toplantı."

"Yakışıyor ama sana." Telefonu elime alıp tekli koltuğuma bacak bacak üzerine atarak oturdum.

Yorgun bakışlarına rağmen gülümsüyordu. Gözleri ekranın ardından bana sarılıyordu resmen. Bu zamana kadar özlemi iliklerime kadar hissettiğim çok anım olmuştu ama Etem'e duyduğum iki günlük hasreti hiçbiriyle kıyaslayamazdım. Göğsüme yerleşen kocaman ağırlık yüzümdeki gülüşü yavaş yavaş silerken Etem'in de kaşları çatıldı. "Ne oldu güzelim?"

"Seni özledim," dedim kısık bir sesle.

"Bende seni özledim." Dolan gözlerimi saklamak isteyerek başımı yana çevirdim. Yutkunarak boğazımdaki yumrudan kurtulmak istesem de başarılı olamamıştım.

GÜN IŞIĞI GİBİWhere stories live. Discover now