Bölüm 2 ⎈ DÜZEN

226 32 891
                                    


İyi okumalar.

Lütfen yorum ve oy bırakmayı unutmayın.

Bölüm Şarkısı: Thurisaz - Tangram

Anoice - Ripple

                                 Anoice - Ripple

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


(Yapay zekayla oluşturulmuş bu adam Kahin, nam-ı diğer Anıl Alpdemir.)


Yüzeyi bulmak için en dibe ihtiyaç duyanlar, çok ani dalışlarda vurguna uğrama riskini göz ardı edenlerdi. Ve eğer vurguna uğrarlarsa dibi görmenin hiçbir anlamı kalmazdı. Hayat onlarca acıyı üzerlerine yığdığında acıdan kurtulmak yerine ona teslim olur ve bunun iyi olduğunu düşünürlerdi. Durup yüzeyin nerede olduğunu düşünmez, onu bulmak için çabalamaz, sadece ayak uçlarının okyanusun dibine değmesini beklerlerdi.

Derinlere indikçe yok olan aydınlık, çoğalan tehlike, artan kötürüm kalma riski ve daha niceleri umurlarında olmazdı. Bu durumda yüzeyi de pek hak etmezlerdi. Aklı, mantığı, hayatı bir kenara bırakarak sadece acıyı kucaklamak yeterli değildi. Yüzeye ulaşanlar, okyanusa boyun eğmeyenlerdi. Ben de okyanusun derinliklerinde, etrafımda beliren baloncukların azalmasını bekliyordum. Sakince ve zekice. Baloncuklar ne tarafa gidiyorsa yüzey o taraftaydı. Gereksiz riske ve maceralara lüzum yoktu.

"Cemre, daldın yine kızım," diye sakince konuştu Şükran teyze, mutfak sandalyelerinden birine otururken. "Hayırdır, ne düşünüyorsun?"

"İşe geri dönmeyi düşünüyorum aslında," diye bir fikir attım ortaya. Bunu gerçekten düşünmüştüm, yalan sayılmazdı. Şükran teyzenin hemen yüzü asıldı. "İyileşmedin ki daha evladım," derken azıcık sesini yükseltmişti. "Daha yeni kendi başına yatıp kalkmaya başladın."

"Tamam işte," dedim hafif bir gülümsemeyle. "İyileşmişim." Gülümsediğimi görünce o da bana gülümsedi. Yelkenleri suya pek yakındı, hemencecik indiriveriyordu. "Seni Anıl'a söyleyeceğim," diyerek şakayla karışık tehdit etti beni. "Gönderirse gidersin."

Gülümsememi genişlettim. Beni görmezden gelmeyi bırakırsa belki göndermeyi düşünebilirdi. Ya da onun düşünmesine fırsat vermeden ben giderdim.

Bundan tam on gün önce, polisler beni sorgulamıştı. Ben Kâhin'i görmüştüm. Ve Rüzgâr'ı. Kendimi ilk günden çok zorlayıp acıdan bayılınca Kâhin de sağ olsun beni kendi evine, annesinin yanına getirmişti. Onunla ilgili bildiğim herhangi bir şeyle ilgili yorum yapmamam gerektiğini açıkça belirterek. Eh, on günde öğrendiklerim önceki bildiklerimin bin misliydi. Bunun olacağını tahmin etmemek için salak olmam gerekiyordu ki çok şükür değildim. Kaldı ki, o uyarmasa bile konuşmazdım.

Sonuç olarak evin içinde tam bir beyefendiydi Kâhin. Adı Anıl'dı. Annesi Şükran teyzeydi, babası vefat etmişti. Bir kız kardeşi vardı ama Allah bilir neredeydi. Şükran teyze, kızının gidiş hikâyesini anlatırken bir hayli fena olmuştu. Tansiyonu fırlayınca gidip uzunca bir süre uzanması gerekmişti. Hatta o an "Bir evlat annesine bunu neden yapar," diye içimden geçirmiştim ama eminim ki vardı onun da kendine göre haklı sebepleri. Tek taraftan dinleyip yargılamak hep en kolaydı olandı.

KÂHİNWhere stories live. Discover now